iddaa, idda, iddia, futbol, iddaa canlı, iddaa analiz

iddia iletişim

iddia iletişim - win

Okan Bayülgen'in ayda 200bin TL maaş aldığı iddia edilen CB iletişim bakanı Altun hakkında söyledikleri.

Okan Bayülgen'in ayda 200bin TL maaş aldığı iddia edilen CB iletişim bakanı Altun hakkında söyledikleri. submitted by angarali06 to Turkey [link] [comments]

Atatürk, Cumhuriyet ve Irkçılık: Ne mutlu 'Türküm diyene' mi? Ne mutlu 'Türk olana' mı?

bu konu hakkında bugün 2 post daha atılmış, yazının daha kapsamlı olduğunu düşündüğüm için paylaşmak istedim.
Bana göre buram buram ırkçılık kokan “Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit değil” sözleriyle ‘gündeme damgasını vuran CHP’li Birgül Ayman Güler, geri adım atmadığı gibi “Benim sözlerim Atatürk’ün ulus tanımının aynısı” diyerek ikinci bir tartışma başlattı. Geçen hafta çıktığımız yolculuğa kaldığımız yerden devam edelim ve Ayman’ın bu son iddiasına cevap arayalım. Birinci Dünya Savaşı sırasında Şevket Süreyya’nın ‘Türk değil miyiz?’ sorusuna “Estağfurullah!” diye cevap veren Kafkas Cephesi’ndeki Müslüman Osmanlı askerlerini ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ diye haykırtmak çok zaman almamıştı. Bu kısa ve radikal yolun mühendisi Mustafa Kemal bu dönüşümü üç aşamada sağlamıştı. İlk aşama olan ‘Milli Mücadele’ yıllarında (1919-1922) Anadolu’nun ve Rumeli’nin Müslüman ahalisini ‘Düvel-i Muazzama’ya karşı seferber etmek için ‘dini’ tanımlar kullanılmıştı. Örneğin Mustafa Kemal 1 Mayıs 1920’de BMM’ye hitap ederken Mustafa Kemal şöyle demişti: “Efendiler, meselenin bir daha tekerrür etmemesi ricasıyla bir iki noktayı arz etmek isterim: Burada maksud olan ve Meclis-i âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürd değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslâmiyedir, samimi bir mecmuadır...”
#ÜÇBUÇUK YILDA ‘MİLLET’ OLMAK# İkinci evrede, ‘dini’ tanım yerini yavaş yavaş ‘siyasi’ tanıma bırakacaktı. Önce 8 Şubat 1921’de Büyük Millet Meclisi’nin başına ‘Türkiye’ kelimesi kondu. Mustafa Kemal ‘siyasi’ bir terim olarak ‘Türk’ü ilk kez 21 Eylül 1922’de Büyük Zafer’e ilişkin beyannamesinde kullandı. Ve Mustafa Kemal, Ekim 1922’de bir grup öğretmene şöyle dedi: “Üç buçuk yıl öncesine kadar dini bir cemaat olarak yaşıyorduk… O zamandan beri Türk milleti olarak yaşıyoruz.” Türk milletinin hangi unsurları kapsamadığının bir ipucunu Mustafa Kemal 16 Mart 1923’te Adana Türk Ocağı Esnaf Cemiyeti’nin çayında yaptığı konuşmada vermişti: “Arkadaşlarımız söylevlerinde demişlerdir ki, Adanamıza hâkim olan diğer unsurlar, şunlar, bunlar, Ermeniler sanat ocaklarımızı işgal etmişler ve bu memleketin sahibi gibi bir durum almışlardır. Şüphesiz haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz. Ermenilerin bu verimli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleket sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktır…”
Bu ırkçı yaklaşım, 8 Nisan 1923 tarihinde Halk Fırkası’nın kuruluşunu müjdeleyen Dokuz Umde’deki ‘Türkiye Halkı’ ile dengelenmeye çalışıldıysa da, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından sonra, Milli Mücadele ittifaklarına ihtiyaç kalmadığını düşündüren adımlar atılmaya başlamıştı.
#1924 ANAYASASI’NIN VATANDAŞLIK TANIMI# Örneğin 1924 Anayasası görüşmelerinde Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Türkiye’nin harsını (dilini ve kültürünü) benimseyene kadar Ermenilerin, Rumların ve Yahudilerin ‘Türk milletinin parçası’ sayılmaması gerektiğini belirtirken, Celal Nuri (İleri) “Türkiye’nin gerçek vatandaşlarının” “Türkçe konuşan Hanefi Müslümanlar” olduğunu ileri sürmüştü. Sonunda, vatandaşlık tanımını yapan 88. Madde “Türkiye’de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir” şeklinde formüle edilirken, 12. Madde ile “Türkçe okuyup yazmak bilmeyenler milletvekili seçilemezler” denilerek, Kürtler ve gayrimüslim azınlıkların yolu kesiliyordu. Muhtemelen bu dışlamaya bir tepki olan Şeyh Said İsyanı’nın bastırılmasından sonra Başvekil İsmet Paşa, 27 Nisan 1925 tarihli Vakit gazetesinde yayımlanan beyanatında rejimin ırkçılıkta ısrarlı olacağını ilan ediyordu: “Milliyet tek birleştiricimizdir. Diğer unsurlar Türk çoğunluğu karşısında etkileme gücüne sahip değildir. Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları derhal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır…”
#IRK ISLAHI MEDENİYET MESELESİDİR!# Bir süredir Gobineau ve Pittard gibi ırkçı düşünürlerin eserlerini büyük bir dikkatle incelediği bilinen Mustafa Kemal’in direktifleri doğrultusunda 1925’te kurulan Türk Antropoloji Tetkikat Merkezi’nin ilk işleri arasında ‘Karacaahmet Mezarlığı’ndan toplanan kafataslarının ölçümü’ ile ‘Türk, Ermeni, Rum ve Musevi gibi farklı ırki kökenlere sahip çocuklar üzerine’ karşılaştırmalı araştırmalar yapmak vardı.
30 Eylül 1926’da, Çankaya’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Kongresi adına gelen heyete “Bu kadar mühim olan spor hayatı, bizim için daha mühimdir. Çünkü ırk meselesidir. Irkın ıslah (iyileştirilme) ve küşayişi (ferahlığı) meselesidir. Istıfası (ayıklanması) meselesidir ve hatta biraz medeniyet meselesidir...” diyen Mustafa Kemal, 20 Ekim 1927 tarihli Gençliğe Hitabesi’nde ise “Ey Türk genci, muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” diyerek ırkçılığı metaforik bir forma sokmuştu. Ertesi yıl, üniversite öğrencileri eliyle yürütülen ‘Vatandaş Türkçe konuş!’ kampanyası ile ‘Türk ulus-devletine Türk vatandaşı yetiştirme’ işine hız verildi.
#MAHMUT ESAT BOZKURT’UN İNCİLERİ# 1927’den beri kademeli olarak devam eden Ağrı Kürt İsyanı’nın kanlı biçimde bastırıldığı dönemin Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt) Bey’in 1 Eylül 1930’da Akşam gazetesinde boy gösteren şu ifadeler, Osmanlı’nın ‘Türkler’ için yaptığı tanımların adeta bir kopyasıydı: “[Kürtler] Hayatlarında acımanın manasını öğrenmemişlerdir. Hunhar, atılgan, vahşi ve yırtıcıdırlar. Çok alçaktırlar. Yakaladıkları takdirde sizi bir kurşunla öldürmezler. Gözünüzü oyarlar, burnunuzu keserler, tırnaklarınızı sökerler ve öyle öldürürler! (...) Kadınları da kendileri gibi imiş...”
Mahmut Esat Bey’in en çok bilinen vecizesi ise 18 Eylül 1930’da Ödemiş Yaylası’nda irat ettiği “Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır” nutku olacaktı.
#ALPİN IRKIN ÖZELLİKLERİ# Dünyadaki bütün medeniyetlerin Türkler tarafından kurulduğunu iddia eden Türk Tarih Tezi’nin tartışmaya açıldığı 2-11 Temmuz 1932 tarihli Birinci Tarih Kongresi’nde ‘üstün Türk ırkı’ Reşit Galip tarafından şöyle tanımlandı: “Uzun boylu, beyaz simalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı, çok kere mavi gözlü ve göz kapakları çekik olarak değil ufkî açılan ‘Alpin ırkı’ (...) A grubu kan gibi uzvi (organik) özellikleri; medeniyet, kahramanlık, sanat yeteneği gibi içtimai (sosyal) özellikleriyle tanınır.” Kongreye sarışın bir köylü karı-koca ile yavrularını Türk ırkının örnekleri olarak sunan Antropolog Prof. Şevket Aziz (Kansu) Bey, Gazi’ye dönüp kendisini bu ‘mütekâmil’ (gelişmiş) ırkın önderi olarak selamlamış ve büyük alkış toplamıştı.
1933 yılbaşında Maarif Vekili Reşit Galip’in Mustafa Kemal’e armağan ettiği kitaplardan birini güya ‘rasgele açıp’ okuduğu paragraf şöyleydi: “Kafasını ve vicdanını, en son terakki şuleleriyle güneşlendirmeğe karar vermiş olan bugünün Türk çocukları biliyor ve bildirecektir ki onlar dört yüz çadırlı bir aşiretten değil, onbinlerce yıllık ari, medeni, yüksek bir ırktan gelen, yüksek kabiliyetli bir millettir.” (Sürekli alkışlar.) Afet İnan’ın belirttiğine göre bu sözleri bizzat Mustafa Kemal yazdırmıştı. 1933, üniversite gençlerinin 5 yıl aradan sonra “Vatandaş Türkçe konuş!” haykırışlarıyla toplumun gayri-Türk unsurlarını yeniden terörize ettiği yıldı.
#İSKÂN KANUNU’NUN IRKÇI DİLİ# Hem ‘Kürt Meselesi’ni halletmek hem de Türkiye’ye dalgalar halinde gelen Müslüman muhacirlerin iskân sorunlarını çözmek için 1934 Haziranı’nda çıkarılan İskân Kanunu ile Türkiye ‘soy’, ‘ırk’, ‘hars’ gibi terimler kullanılarak üç bölgeye ayrıldı. Kanunun diliyle “1 numaralı mıntıkalar: Türk kültürlü nüfusun tekâsüfü (yoğunlaşması) istenilen yerlerdir. 2 numaralı mıntıkalar: Türk kültürüne temsili (asimilasyonu) istenilen nüfusun nakil ve iskânına ayrılan yerlerdir. 3 numaralı mıntıkalar: Yer, sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik ve inzibat sebepleri ile boşaltılması istenilen ve iskân ve ikamete yasak edilen yerlerdir.” Böylece, 1924 Anayasası’nın 88. Maddesi’ndeki ‘Türk ıtlak olunur’ ifadesinde neyin kastedildiği bir kez daha anlaşılmıştı.
“Brakisefal Türk ırkının yaratımı olan kültür nasıl modern dünya uygarlığına kaynaklık etmişse Avrupa’dan Afrika’ya hatta Amerika’ya kadar tüm kültür dilleri de kök dil olarak Türkçeden türemiştir!” diyen Güneş Dil Teorisi’nin formüle edildiği 1936’da Afet İnan, “Türklerin brakisefal Alpin ırkının mükemmel temsilcileri olduğunu göstermek üzere” İsviçreli Antropolog Pittard’ın nezaretinde yaptığı doktora çalışması sırasında Atatürk’ün emriyle tam 64 bin kişiyi antropometrik ölçümlere tabi tuttu. Bu dev ‘ırkçı’ çalışma (ki Nazi Almanya’sında bile böylesi yapılmamıştı), Başbakanlık, Milli Güvenlik Bakanlığı, Sıhhat Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı’nın her türlü desteği ile yürütülmüş, ölçümler sivil ve askeri doktorlar, sıhhiye memurları, beden eğitimi öğretmenlerince yapılmış, askerler gönüllü denek olarak Afet İnan’ın emrine sunulmuştu.
#ANTROPOLOJİNİN KULLANIMI# 20-25 Eylül 1937’de toplanan İkinci Tarih Kongresi’nde Sadri Maksudi Arsal’ın sunduğu bildirinin başlığı “Beşeriyet Tarihinde Devlet ve Hukuk Mefhumu ve Müesseselerinin İnkişafında Türk Irkının Rolü”; Hasan Reşit Tankut’un tebliği”Dil ve Irk Münasebetleri”; Dr. Nurettin Onur’un tebliği “Kan Grupları Bakımından Türk Irkının Menşei Hakkında bir Etüd” adını taşıyordu. Türk Tarih Tezi’nin doğruluğunun bir kez daha ilan edildiği kongreye ünlü ırkçılık kuramcısı Pittard da bir bildiri sunmuştu. 1925-1939 arasında yayınlanan ve Maarif Vekillerinin ‘fahri reisliğini’ yaptığı Türk Antropoloji Mecmuası ise o dönemde, bilimsel bir araç olarak antropolojiyi kullanılarak, Türk ırkının üstünlüğünü kanıtlamak için ne kadar kafa patlatıldığına dair örneklerle doluydu.
Irkçılığın teorik düzeyde kalmadığına dair iki örnekle yazıyı bitirelim: 24 Temmuz 1937 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir ilanda Ankara Askeri Baytar Mektebi’ne alınacak öğrencilerde aranan özelliklerden biri “Türk ırkından olmak’ idi. 6 Eylül 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan Türk Kuşu Direktörlüğü’ne alınacak tayyare öğretmenlerine dair bir başka ilanda ise ‘Türk soyundan olmak’ şartı aranıyordu. Türk ırkçılığının 1938 sonrası serencamı da gayet ilginçtir, ancak buraya kadar anlattıklarımdan, Birgül Ayman Güler’in ırkçılık kokan görüşlerinin, Atatürk döneminde başlayan ve günümüze kadar kesintisiz süren bir ‘inşa’ sürecinin ürünü olan ‘Türk kimliğinin diğer kimliklerden üstün olduğuna inanmak’ şeklinde özetlenebilecek algı bozukluğunun acıklı bir yansıması olduğu anlaşılmıyor mu?
Özet Kaynakça: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, 2006; Ahmet Yıldız, “Ne Mutlu Türküm Diyebilene” Türk Ulusal Kimliğinin Etno Seküler Sınırları (1919-1938), İletişim, 2001; Nazan Maksudyan, Türklüğü Ölçmek, (Bilimkurgusal Antropoloji ve Türk Milliyetçiliğinin Irkçı Çehresi), Metis, 2005; Suavi Aydın "Cumhuriyet'in İdeolojik Şekillenmesinde Antropolojinin Rolü: Irkçı Paradigmanın Yükselişi ve Düşüşü", Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, Kemalizm, C.2, İletişim, 2001, s. 344-369; Uluğ İğdemir, Cumhuriyetin 50. Yılında Türk Tarih Kurumu, TTK, 1973; Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, TTK, 1969; Naci Kutlay, “İsmet Paşa’da Dönemsel Irkçı Anlayışlar”, Özgür Politika, 9-12 Kasım 2003.

orijinal yazı
submitted by nare3e to svihs [link] [comments]

SCP-049

Madde: SCP-049
Nesne Sınıfı: Öklid
Özel Saklama Prosedürleri: SCP-049, Site-19 Araştırma Sektör-02 de standart güvenlikli insansı muhafaza hücresinde tutulmaktadır. SCP-049 bir yere nakledilmeden önce mutlaka uyuşturulmalıdır. Nakil sırasında SCP-049 3.Seviye İnsansı Kısıtlama Kelepçeleri (tasma ve uzatma çubukları dahil) ile sabitlenmeli ve en az iki silahlı koruma tarafından izlenmelidir.
SCP-049 genellikle vakıf çalışanları ile iş birliği yapsa da ani davranış değişiklikleri ve taşkınlık durumlarında güç kullanılması gerekmektedir. Bu taşkınlık anlarında hiç bir personel kesinlikle 049 ile doğrudan temas etmemelidir. Lavantanın (L. multifida) SCP agresifleştiği zamanlarda sakinleştirici etkisi olduğu görülmüştür. SCP-049 sakinleştikten sonra genellikle uyumlu haline geri döner ve direnmeden muhafaza hücresine dönecektir.
SCP-049'un muhafazasını kolaylaştırmak için iki haftada bir, yakın zamanda ölen bir hayvanın (genellikle bir sığır veya diğer büyük memeli) cesedi sağlanacaktır. SCP-049-2 örnekleri haline gelen cesetler, SCP-049'un muhafaza hücresinden çıkartılmalı ve yakılmalıdır. SCP-049'un artık insan denekler ile etkileşime girmesine izin verilmemektedir ve insan denekler için talepleri reddedilecektir.
Geçici Sınırlama Prosedürü Güncellemesi: (Bkz. Ek 049.3) Muhafaza Komitesi Emri 049.S19.17.1 ile artık SCP-049'un herhangi bir Vakıf personeli ile doğrudan etkileşime girmesine izin verilmemektedir. Aynı zamanda ameliyatlarında kullanmak için herhangi bir ceset de sağlanmayacaktır. Bu karar, SCP-049'un muhafazası ile ilgili bir uzlaşıya varılana kadar süresiz olarak devam edecektir.
Açıklama: SCP-049 1.9 metre civarında, ortaçağ veba doktoru görünümünü taşıyan insansı bir varlıktır. SCP-049 bu mesleğin göstergesi olan cübbe ve seramik bir maske giyiyor gibi gözükse de bu giysiler SCP-049'un vücudunun bir parçasıdır ve altındaki form neredeyse ayırt edilemez haldedir. Buna rağmen röntgenler SCP-049'un bu katmanın altında insansı bir iskelete sahip olduğunu göstermektedir.
SCP-049 çeşitli dillerde konuşma yeteneğine sahip olsa da İngilizce ve ortaçağ Fransızcasını tercih etmektedir.1. SCP-049 genellikle vakıf personeline karşı samimi ve iş birliği içerisinde olsa da "Veba" olarak adlandırdığı şeyin varlığını hissettiğinde huzursuz veya direkt agresif hale gelmektedir. Bu Veba'nın tam olarak ne olduğu Vakıf araştırmacıları tarafından bilinmese de SCP-049 için büyük bir endişe kaynağı olduğu görülmektedir.
SCP-049, Veba'dan etkilendiğini gördüğü bireylere karşı saldırgan hale gelir. Böyle bir durumla karşılaşılırsa hemen kontrol altına alınmalıdır. Eğer bırakılırsa bu bireyleri öldürmeye çalışır. SCP-049 doğrudan temas ile bir organizmanın bütün yaşam fonksiyonlarını durdurma yeteneğine sahiptir. Bunun nasıl olduğu şu anda bilinmemektedir ve SCP-049'un kurbanlarının otopsileri sonuçsuz kalmıştır. SCP-049, bu cinayetlerden sonra hayal kırıklığı ya da pişmanlık duyduğunu ifade ederek, "Veba"yı bitirmek için çok az şey yaptıklarını belirtmesi ile taşıdığı siyah bir doktor çantasında bulunan aletleri kullanarak ceset üzerinde ilkel bir ameliyat yapmaya çalışacaktır.2. Bu ameliyatlar her zaman "başarılı" olmamakla birlikte, genellikle SCP-049-2 örneklerinin oluşturulmasına neden olur. SCP-049-2 örnekleri, SCP-049 tarafından yönetilen yeniden canlandırılmış cesetlerdir. Bu örnekler, sadece temel motor beceriler ve tepki mekanizmalarına sahiptir, önceki anılarına veya zihinsel işlevlerine sahip değil gibi görünmektedirler. Bu varlıklar genellikle çok az hareket eder ve aktif değildir. Eğer provoke edilirse veya SCP-049 tarafından yönlendirilirse son derece agresif olabilirler. SCP-049-2 örnekleri aktif biyolojik fonksiyonlara sahiptir, ancak bunlar şu anda anlaşılmış olan insan fizyolojisinden çok farklıdır. Bu farklılıklara rağmen, SCP-049 kurbanların "iyileştiğini" belirtir.
Ek 049.1: Keşif
SCP-049, Güney Fransa'daki Montauban kasabasında bir dizi kaybolma olayının araştırılması sırasında keşfedildi. Yerel bir konuta baskın sırasında araştırmacılar, SCP-049'un yanı sıra birkaç SCP-049-2 örneği buldular. Kolluk kuvvetleri saldırgan 049-2 örnekleri ile çatışırken, SCP-049'un bu olayı izlediği ve günlüğüne notlar aldığı belirtildi. 049-2 örneklerinin tümü imha edildikten sonra, SCP-049 kendi rızası ile Vakıf gözetimine girdi.

Keşfedilme anında SCP-049
Aşağıdaki görüşme Doktor Raymond Hamm tarafından ilk araştırmalar sırasında yapılmıştır:
Görüşmeyi Yapan: Dr. Raymond Hamm, Site-85
Görüşülen: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
SCP-049: (Fransızca) Pekala, nasıl başlamak istersiniz? Kendimizi tanıtalım mı?
Dr. Hamm: (Diğer tarafa dönerek) Fransızca mı bu? Bir tercüman bulabilir miyiz-
SCP-049: (İngilizce olarak) Kralın İngilizcesi… Tercümana gerek yok efendim, yeterince iyi konuşabilirim.
Dr. Hamm: Güzel. Adım Dr. Raymond Hamm ve-
SCP-049: Ah! Bir doktor! Şüphesiz ki benzer görüşlere sahibiz. Uzmanlık alanınız nedir beyefendi?
Dr. Hamm: Kriptobiyoloji, neden-
SCP-049: (Güler) Bir tıp insanı, tıpkı benim gibi. Harikulade! Ben de sıradan sokak serserileri tarafından kaçırıldığımdan endişe etmeye başlamıştım. (Etrafa bakarak) Bu yer, öyleyse. Burası sizin laboratuvarınız mı? Gayet temiz ve vebadan neredeyse hiç iz yok.
Dr. Hamm: Veba mı? Ne demek istiyorsun?
SCP-049: Afet! Kara ölüm. Bilirsiniz… ah…(parmakları ile şakaklarına vurarak) …ne diyorlardı buna… şey… ah, her neyse önemi yok. Veba. Bu duvarların dışında fazlasıyla mevcut. Bir çoğu buna yenik düştü ve çok daha fazlası düşmeye devam edecek. Ta ki mükemmel bir tedavi geliştirilene kadar. (Arkasına yaslanarak) Neyse ki, onu bulmaya çok yakınım. Görüyorsunuz ki hayattaki görevim dünyayı bu vebadan kurtarmak. Bütün tedavileri bitirecek gerçek bir tedavi!
Dr. Hamm: "Kara ölüm" derken bubonic vebadan mı bahsediyorsun?
SCP-049: (Duraksar) O nedir bilmiyorum.
Dr. Hamm: Anlıyorum. Ajanlarımızın o evde bulduğu varlıklar, sen onlarla karşılaştığında ölülerdi değil mi? Onları yeniden mi canlandırdın?
SCP-049: Hmm, öyle de denilebilir. Olaylara çok basit bakıyorsunuz doktor. Ufkunuzu genişletin. Yaşam ve ölüm, hastalık ve sağlık.. Bunlar amatör doktorlar için amatör terimlerdir. Bu dünyada insanları ilgilendiren tek bir illet vardır ve o da Veba. Başka hiçbir şey değil. Beni yanlış anlamayın, onlar çok hastaydı, hem de hepsi.
Dr. Hamm: Sen de o insanları iyileştirdiğini mi düşünüyorsun?
SCP-049: Elbette. Benim tedavim en etkilisidir.
Dr. Hamm: Fakat o şeyler artık insan değildi.
SCP-049: (Duraksayarak Dr. Hamm a bakar) Evet, bu mükemmelbir tedavi değil. Fakat zamanla olacak. Ve daha fazla deneyimle. Yöntemlerimi geliştirmek için bütün hayatımı harcadım doktor Hamm, gerekirse bir ömür daha harcayacağım. Şimdi, fazla vakit kaybettik. Yapacak işlerimiz var! Kendi araştırmama bölünmeden devam edebileceğim bir laboratuvara ihtiyacım olacak. Ve asistanlar elbette, tabii bunu kendim de sağlayabilirim. Zamanla… (Güler)
Dr. Hamm: Kurumumuzun buna izin vereceğini sanmıyorum-
SCP-049: Saçmalık. Burada hepimiz bilim insanlarıyız. Önlüğünüzü alın ve odamı gösterin doktor. (bastonu ile işaret ederek) İşimiz şimdi başlıyor.
[KAYIT SONU]
Görüşmecinin Notu: SCP-049 son derece insani bir şekilde iletişim kuruyor olsa da varlığın yanında bulunuyorken garip bir huzursuzluk hissedilmektedir. Bu varlıkta gerçekten tuhaf bir durum var.
Ek olarak, SCP-049'un etrafa sallayıp durduğu bastonuna el koyduk. Bu, kısmen anomalilerin mülkiyetleri için sınırlama prosedüründen dolayı, kısmen de 049'un onu sallarken çok tehditkâr durması sebebiyle yapıldı. Varlık başta bundan hiç memnun kalmasa da ona test için denekler sağlama konusunda tavizler verdikten sonra (ki bu daha fazla bizim araştırmalarımız yararına) durumu kabullendi.
Ek 049.2: Gözlem Kaydı
SCP-049, Site-19'da muhafaza altındayken, kendisine sağlanan çeşitli memeli cesetleri üzerinde çalışmak ve ameliyat etmek için önemli miktarda zaman harcadı. Rutin olarak, SCP-049 cesedi ameliyat etmek için birkaç gün harcayacak daha sonra (cesedin SCP-049-2'nin bir örneği olup olmaması fark etmeksizin) bulgularını doktor çantasında sakladığı kalın, deri bir günlükte belgelemek için birkaç gün daha harcayacaktır. SCP-049 genellikle bulgularını Vakıf personeli ile paylaşmaya heveslidir.
Aşağıdakiler, SCP-049 bir memeli cesedi üzerinde çalışırken gözlemlenen olayların bir günlüğüdür.
Gözlem Kaydı 049.OL.1 Özet
Konu: SCP-049
Önsöz: Denek (D-85123) SCP-049'un muhafaza hücresine getirildi. Varlık, araştırmacılar ve personele içten minnettarlığını sunduğunu belirtti.
Gözlem Notları: SCP-049 araçlarını çantasından çıkarırken denek D-85123'e birkaç standart tıbbi soru sorarak başladı. Hazırlıklarını bitirdikten sonra SCP-049 onunla arasındaki arasındaki mesafeyi hızlıca kapattı ve boğazına dokunarak öldürdü. Sonrasında SCP-049 derneğin cesedinin yapısında bir dizi önemli değişiklik yaptı, genellikle bir el pompası ve bakır tüpler yardımı ile cesede bir takım sıvılar enjekte etti. Sonuç olarak ortaya çıkan 049-2 örneği hareketli hale geldi. 049 tarafından modifiye edilmiş kollarını savurarak hücrenin duvarlarını kavramaya ve göğsündeki delikten hırıltılar çıkarmaya başladı. Bu süre zarfında, SCP-049'un günlüğüne notlar aldığı, izleme ve araştırma personeline tedavisinin etkinliği hakkında açıklama yaptığı gözlemlenmiştir. Güvenlik personeli SCP-049'u hücresine götürmek için odaya girdi ve SCP-049-2 örneği tarafından saldırıya uğradı. Güvenlik ekibi 049-2 örneğini imha etti. SCP-049, sonuçlardan memnun olduğunu belirterek direnç göstermeden muhafazaya geri döndü.
Gözlem Kaydı 049.OL.2 Özet
Konu: SCP-049
Önsöz: Yakın zamanda ölen bir keçinin cesedi SCP-049'a verilmiştir. SCP-049 minnettarlığını belirtti.
Gözlem Notları: SCP-049, birkaç gün boyunca keçi cesedini ameliyat etti. Sonunda işlem bir SCP-049-2 örneğiyle sonuçlandı. SCP-049 bu sonuçtan memnuniyet duyduğunu ifade etmesi ile beraber, "hastalık hala başlangıç ​​aşamasındaydı. Veterinerlik pratiğim, fazla gelişmiş değil ancak hasta işleme iyi yanıt verdi." dedi.
Gözlem Kaydı 049.OL.3 ÖZET
Konu: SCP-049
Önsöz: SCP-049'a yakın zamanda ölen bir orangutanın cesedi sağlandı. SCP-049 orangutan ve insan fizyolojilerindeki benzerlikler nedeniyle memnuniyetini belirtti ve şükranlarını sundu.
Gözlem Notları: SCP-049 orangutan üzerinde birkaç gün çalışarak, birkaç kez yeniden canlandırdı. Fakat, SCP-049, deneyimlediği sonuçlardan hoşnut görünmedi ve ek çalışmalarından önce yaratığı üç kez yeniden canlandırdı. Beşinci kez yeniden canlandıramadıktan sonra cesedi yakmaları için Vakıf personeline teslim etti. "Bundan çok şey öğrendim, ancak önceki iyimserliğimin yanlış olduğundan korkuyorum. Daha önce tedavi çalışmalarımda böyle bir engele denk gelmemiştim. Bunun gibi başka denekler araştırmamın ilerlemesine çok yardımcı olacaktır." diye belirtti.
Gözlem Kaydı 049.OL.7 TAMAMI
Konu: SCP-049
Önsöz: SCP-049'a yakın zamanda ölen bir büyükbaş cesedi verilmiştir. Bu seçimden dolayı memnuniyetsizliğini bildirmesine rağmen yine de kabul etti.3.
Gözlem Notları: SCP-049, büyükbaş hayvan cesedi üzerinde çalışarak birkaç gün geçirdi. Sadece talep ettiği, kurutulmuş et, ince krakerler ve sert peyniri yemek için mola verdi.4. SCP-049 önce cesedin mumyalanmasıyla başlayarak, çantasından her biri farklı, koyu bir sıvı içeren bir dizi uzun şırınga çıkardı. SCP-049 bunları 'sıvıların özleri' olarak tanımladı ve şu şekilde açıkladı, "Veba vücutta sistemik dengesizliğe yol açar, bu durumda tedavi uygulanmadan önce vücuttaki özlerin dengelenmesi lazımdır yoksa bünye tedaviyi reddeder"5
Sonraki birkaç gün içinde, SCP-049, sığır cesedinin organlarını bir dizi büyük metal aletle ayarlamak için önemli miktarda zaman harcadı. Sekiz gün sonra SCP-049, paratoner benzeri bir alet üretti. Dr. Hamm bunu bir şok cihazı ile değiştirerek cesede çeşitli yerlerinden elektrik verdi. Bu eylem, başın tersine ve uzuvların da tuhaf yönlerde olmasına rağmen sığırı yeniden canlandırmayı başardı.
Bunu Takiben Yapılan Görüşme
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Hamm: Birkaç haftadır çalışmanı izliyoruz ve dürüstçe söylemek gerekirse ne yaptığını anladığımdan emin değilim. İşlemini ayrıntılı olarak anlatabilir misin?
SCP-049: Aman Tanrım hayır. Süreç çok karmaşık ve yoğundur. Asistanınıza da söylediğim gibi yöntemlerim hakkında bulabileceğiniz en iyi bilgiyi burada günlüklerimde bulabilirsiniz. Çünkü çalışmalarımın çok kapsamlı kayıtlarını tutuyorum.6
Dr. Hamm: Anlıyorum. Endişem o ki doktor, biz hala neyi tedavi etmek istediğini, nasıl ortaya çıktığını ya da bu denekleri yarı canlı, akılsız dronlara dönüştürmenin nasıl bir fayda sağladığını anlamış değiliz.
SCP-049: Vebayı anlamıyor musunuz? Bunca zaman sonra bile mi? Doktor, o bahsedilemez bir korkudur, daha önce birçok kez yüzünü göstermiş ve tekrar gösterecektir. Korkarım ki, tam olarak anlayamadığınız bir hastalığın merhametinde olmanız çok acı.
Dr. Hamm: Bu hala soruma bir cevap vermiyor. Yaptıkların nasıl bir tedavi sayılabilir?
SCP-049: (Aniden huzursuz hale gelerek) Bu bir tedavi! Dilerseniz çabalarıma gülebilirsiniz ancak, bu büyük bir merhametle yapılan bilimsel ilerlemeyi karalamayın. Sizin bu dar görüşünüzle gördüğünüz şey, Vebaya yakalanmış bir canlının umabileceğinden çok daha iyi bir yaşamdır. Bu canlı şimdi temiz, vebayı yayamayacak ve yaşayacağı dehşetten kurtuldu.
Dr. Hamm: Bu bir canlı değil doktor, hatta-
SCP-049: (Sarsılmış bir şekilde) Benimle alay etmeyin beyefendi! Siz ve meslektaşlarınız, diğer birçok insan gibi küçük aksiliklere bakmaktan, kurtuluşun gözlerinizin önünde gerçekleştiğini fark etmekten acizsiniz. Siz, çürüyen kütükleri değiştirmeden bütün binanın üzerinize çökmesini mi beklersiniz? Hayır. Onları bulur ve çıkarırsınız. Ve yerlerini çürümemiş olanlar ile değiştirirsiniz. En önemlisi de, artık farklı gözüküyor diye alay etmezsiniz. Çünkü o artık sağlam ve hastalıktan kurtulmuştur.
Dr. Hamm: Özür dilerim. Seni tedirgin etmek istemezdim. Sadece anlamaya çalışıyorum.
SCP-049: (Derin Nefes Alır) Evet pekala, lütfen ileride sözlerinize dikkat edin doktor. Ben bir profesyonelim ancak profesyonellerin bile başyapıtlarının eleştirilmesi karşısında gururları incinebilir. Bunu meslektaşlar arasında bir iyi niyet göstergesi olarak affedeceğim.
Dr. Hamm: Sana yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı?
SCP-049: (Duraksar, Dr. Hamm'den uzağa bakarak) Hayır, hepsi bu kadar. Her zamanki programda başka bir denek, daha fazla insan anotomisine sahip olanları tercih ettiğimi biliyorsunuz.
[KAYIT SONU]
Katılan Araştırmacının Notu: SCP-049, diğer insanlara gerçekten yardım etmek istiyor gibi görünmesine rağmen, bizi tam olarak neyden kurtarmaya çalıştığına dair somut bir örnek sunamamıştır. Birkaç hafta boyunca izlediğim kadarı ile sonuçlar hiç değişmiyor gibi görünse de, SCP-049 mükemmel tedavisine yaklaştığını iddia etmeye devam ediyor. Onun, ortaya çıkan sonuçların gerçekliğinden bizim düşündüğümüzden daha fazla bilincinde olduğunu düşünüyorum.
Ek 049.3: 04/16/2017 Tarihli olay
SCP-049'un muhafaza altına alınmasından kısa bir süre sonra Dr. Hamm, varlığın anormal özellikleriyle ilgili olarak bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Zamanla SCP-049, denekleri ve SCP-049-2 örnekleri ile ilgili memnuniyetsizliğini belirtmeye başladı. Bu, SCP-049'un hiçbir zaman saldırgan davranış sergilemediği birkaç ay boyunca devam etti.
16 Nisan 2017'de Dr. Hamm, rutin bir röportaj daha yapmak için test odasına girerken SCP-049 tedirginleşti ve Dr. Hamm'e kendini iyi hissedip hissetmediğini sordu. Dr. Hamm protokol gereği SCP-049'a röportajın gerekli olduğunu hatırlattı. Varlık agresifleşerek Dr. Hamm'a saldırıp onu öldürdü. Güvenlik protokolündeki bir gecikme nedeniyle ve Dr. Hamm oda içi acil durum sistemini etkinleştirmediği için cesedi üç saat sonrasına kadar fark edilmedi. Bu noktada SCP-049 onu bir SCP- 049-2 örneğine çevirmişti.
Hadisenin ardından SCP-049 ile Dr. Theron Sherman röportaj yaptı.
Görüşmeci: Dr. Theron Sherman, Site-42
Görüşülen: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Sherman: Kendini açıklamanı bekliyorum.
(Yanıt yok)
Dr. Sherman: SCP-049, eylemlerini açıklaman bekleniyor ve iş birliği yapmamanın muhafaza şartlarında daha fazla kısıtlamaya neden olacağını hatırlatırım.
SCP-049: (Duraksar) Yaptıklarım açıklama gerektirmiyor.
Dr. Sherman: Doktor Raymond Hamm'i öldürdün ve parçaladın ta ki-
SCP-049: (Sinirle konuşmayı bölerek) Ölmedi! Hayır! O… Ölü değil… Tedavi oldu.
Dr. Sherman: Tedavi mi? Neyin tedavisi?
SCP-049: Veba, beyefendi! Zannederdim ki en azından siz, benim hastalığı fark etmemin ne kadar büyük şans olduğunu anlarsınız yoksa-
Dr. Sherman: (Bölerek) Ne Vebası? Durmadan bu hastalıktan bahsediyorsun ama bir kere bile onu tanımlayabilmiş değilsin. Onda şimdiye kadar göremediğin ne gördün de bu onun hayatına mal oldu?
SCP-049: O… (Duraksar) Veba öngörülemez şekillerde başlar, ilerler ve.. ve hazırlıksız olanlara gizlice (Nefes alıp vermesi şiddetlenir) Buna ne derseniz deyin doktor. Ona yaptığım bir merhametti. O tedavi oldu.
Dr. Sherman: O şu an bir bitkiden farksız!
SCP-049: (Duraksar) Ben… Ben anlamanızı beklemiyorum. Siz ve sizin gibiler bilim insanı değil de- duygularının esiri olduğunu kanıtladı. Benim gördüğüm dehşetleri, vebaya yenik düşen ve değişen milyonlarca insanı tahayyül edemezsiniz.
Dr. Sherman: Senin tedavin Ray'in canına mal oldu.
SCP-049: Hayır, efendim, ben onu kurtardım! Siz bu dünyanın ölüm ve umutsuzluğa geri dönmesine göz yumardınız. Yarattığım mucizeyi görmezden geldiniz-
Dr. Sherman: (SCP-049 konuşurken devam ederek) Ne hastalığı? Ne Vebası? O sağlıklı bir insandı! Ve iyi bir doktor!
SCP-049: -ki ben bunu ücretsiz olarak ihtiyacı olan herkese sunuyorum. Siz bu tartışmaya değmezsiniz beyefendi! Dar görüşlü ve aptalsınız. Dr. Hamm hastaydı ve ben (nefes nefese kalır) ben onu iyileştirdim. Bunu yapabilecek tek kişi benim. Çalışmam devam etmek zorunda. Öğrenilmesi gereken çok fazla şey var-
Dr. Sherman: Bu kadarı yeter. İzinlerin iptal edildi, karantinaya hoş geldin 049. (Mikrofondan uzaklaşır) Burada işimiz bitti.
SCP-049: -ki başkaları da kurtarılabilsin! Sen bile, bunu hak etmiyor olsan da sen bile kurtarılabilirsin. Herkesi kurtarabilirim! Bu hastalığı kaldırabilirim! Sadece ben! Ben- ben… (güçlükle nefes alır) Onu kurtardım… Dr. Hamm… Onu tedavi ettim. O hastaydı… Biliyorum ki o hastaydı. Biliyorum… Ve ben… Hepiniz hastasınız. Ama ben sizi kurtarabilirim. Herkesi kurtarabilirim. Çünkü ben tedaviyim.
[KAYIT SONU]
EK 049.4: Olay Sonrası Rapor Görüşmesi
Aşağıdaki röportaj 16/04/17 049 Olay Raporundan bir alıntıdır. Görüşme Dr. Elijah Itkin tarafından ilk araştırmanın başlamasından üç hafta sonra gerçekleştirildi.
Tarih: 5/7/17
Görüşmeyi Yapan Kişi: Dr. Elijah Itkin
Görüşmeci: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Itkin: SCP-049, bu röportajı 16 Nisan'da bir personelin ölümüyle sonuçlanan eylemleriniz hakkındaki araştırmamızı kapatmak için yapıyoruz. Yapacağınız yorum var mı?
SCP-049: Sadece çalışmama devam etmeme izin vereceğiniz günü sabırsızlıkla bekliyorum! Son birkaç haftayı notlarımı derleyerek ve Vebanın nasıl, neredeyse benim bile tespit edemeyeceğim kadar sinsi bir şekilde birini enfekte edebildiğine dair yeni bir teori geliştirerek geçirdim.
Dr. Itkin: Eylemleriniz için herhangi bir pişmanlık yaşadınız mı? Dr. Hamm'in ölümü için?
SCP-049: (Elini sallar) Ah, evet. Bir meslektaşın ölümü her zaman üzücü olur ancak Vebanın karşısında hızlı ve tereddütsüzolmalıyız doktor.
Dr. Itkin: Dr. Sherman raporunda ilk röportajınız sırasında kederli göründüğünüzü belirtti.
SCP-049: Keder- (Duraksar) Evet, belki. Bunu düşünmedim… Bir başka doktorun enfekte olması acı verici fakat çalışma devam etmeli. Ne yazık ki üzücü olduğu kadar Dr. Hamm'in ölümü önemli bir fikir sağladı. Canlı insan denekler çalışmada ilerlemenin tek yolu. Tedavinin ölü et üzerinde etkisi çok az ve cömertçe sağladığınız cesetlerden öğrenebileceğim kadarını öğrendim. Artık hala hayatta olup hastalıktan etkilenenler ile ilgilenmeyi arzu ediyorum.
Dr. Itkin: Korkarım ki bu konuda hayal kırıklığına uğrayacaksın.
SCP-049: (Gülerek) Doktor… Yerinizde olsam bu kadar emin olmazdım.
[KAYIT SONU]
Dipnot
  1. Varlık 15. Yüzyıl Fransasından olduğunu iddia etse de çok fazla seyahat ettiğini itiraf ediyor.
  2. Bu çantanın iç hacmi anormal şekilde geniştir. SCP-049'un bunun içinden çantanın kendisinden büyük objeler çıkardığı görülmüştür.
  3. SCP-049 insan denekler ile çalışma isteğini birkaç kez belirtti ve bu sağlanmadığında memnuniyetsizliğini dile getirdi.
  4. Gıdaya gereksinim duymadığını fakat keyif aldığını ve gıdanın çalışmasına yardımcı olduğunu belirtiyor.
  5. SCP-049 bunu açıkladıktan sonra ekledi "Tabii bu bir hekim için en temel bilgidir, eğitiminiz sırasında bunu öğrenmiş olduğunuzu zannederdim."
  6. SCP-049'un günlükleri bilinen herhangi bir dilde yazılmış değildir, dil bilimci ve kod kırıcıların deşifre etme çabaları başarısız olmuştur.
submitted by Exile_Falcon77 to KGBTR [link] [comments]

SEO Firmaları

Google, her aradığımızı bulduğumuz etkili bir mecradır. Peki, sizler aramak yerine aranmak istiyorsanız? E-ticaret hizmeti ya da kurumsal hizmet veren firmaların müşteriler nezdindeki imajı ve kolay erişilebilir olması her zaman önemli olmuştur. Arama motoru optimizasyonu adını verdiğimiz hizmet SEO firmaları aracılığı ile yapılmaktadır. İnternet üzerinde kullanıcılar arama yaptıklarında karşılarına pek çok arama sonucu çıkacaktır. Peki, sizler bu sonuçlar içinde ilk sırada yer almak istemez misiniz? Kullanıcıların aradıkları ile alakalı sonuçlara kısa sürede ulaşması onların deneyimleri açısından önemli olacaktır. Google gibi arama motorları tarafından ise sitelerin sıralamasında dikkate alınan pek çok kriterden söz etmek de mümkün olacaktır.
SEO firmaları aracı olarak bu hizmeti sağlarlar. İnternette var olan bilgilere erişme, kullanıcılara bilgi verme ya da ürün satma gibi amaçlar ile verilen SEO hizmetinin taşıması gereken bazı özellikler bulunmaktadır. Günümüzde bu amaçla faaliyet gösterdiğini iddia eden, fakat hayalleri gerçekleştirmede aynı güveni sağlamayan pek çok firma bulunmaktadır. Peki, SEO firmaları tercih edilirken nelere dikkat etmek gerekiyor, biraz da bundan söz edelim.
Bir firmanın internette var oluş amacı,
· İşletmesinin iletişim verilerine müşterilerin kolay bir şekilde ulaşmalarının sağlanması
· Faaliyet alanı, satılan ürün ya da marka hakkında bilgi verme
· Ürün satma, pazarlama ve müşteri kitlesi oluşturma
· Tanınma ve marka değeri elde etme
Gibi amaçlardır. Bu amaçlara ulaşmada en önemli araç ise SEO olmaktadır. Arama motorunda yapılan optimizasyon eğer arama motorlarının kriterlerine uygunsa ya da diğer bir deyim ile özgün ve organik ise ilk sırada yer almanız çok da zor olmayacaktır. Özellikle SEO firmaları tercih edilirken firmaların verdiği fiyat teklifleri de dikkate alınmalıdır. SEO uzun soluklu bir işlemdir. Kısa sürede organik yollardan ilk sıraya çıkmak sadece hayal olmakla birlikte uzun süreli bir başarı da getirmez. İşletmenizin, kurum ya da kuruluşunuzun bu firmalara ayırdığı bütçe ile verilen hizmetin doğru orantılı olması, SEO firmaları tarafından bütçenin etkin bir şekilde kullanılması gerekiyor. SEO tek bir kavramdan ibaret olmayıp, doğallık, sayfa hızı, içerik kalitesi, responsive gibi çok fazla kritere dikkat edilmesi gereken bir kavramdır. Bu sebeple firmaların tüm bu hizmetleri tek bir pakette mi yoksa ayrı ayrı mı sunacaklarından emin olmalısınız. Detaylı bilgi ve kaliteli hizmet için web sitemiz www.bilcod.com ‘u ziyaret edebilir, bizlerle iletişime geçebilirsiniz.
submitted by Complex_Highlight542 to u/Complex_Highlight542 [link] [comments]

Vesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker?

Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek link
-1-
Vesayet kelimesinin Türkiye’de ilginç bir hikayesi oldu. Bu kavramın popüler hale gelmesi, 28 Şubat süreciyle başladı ve birçok insan, sadece Türkiye’ye özgü bir durumu tespit etmek için ortaya atılmış bir kavram olduğunu düşündü. Oysa Alexis de Tocqueville’in 1830’larda dile getirdiği yumuşak despotism (soft despotism) veya yumuşak tiranlık (soft tyranny) ve Walter Lippmann’ın 1920li yıllarda geliştirdiği kılavuzlu demokrasi (guided democracy) kavramları vesayetçilik teriminin ön adımlarını oluşturur. Vesayetçi demokrasi (tutelary democracy) nitelemesi ilk defa 1960 senesinde Seymour Lipset tarafından bir akademik çalışmada “kılavuzlu demokrasi” ile eş anlamda kullanılmıştır. Aynı yıl Shils bu kavramı daha da detaylandırmış ve vesayetçi demokrasiyi, liberal demokrasilerden ve oligarşilerden ayıran özelliklerin altını çizmiştir. Bu sayede kavramın genel karakterini de ortaya koymayı başarmıştır. Buna göre, henüz siyasi bir toplum olma yetisine sahip olmayan ülkelerde, bir elitin etkin ve istikrarlı bir yönetimi, iktisadi kalkınmayı ve toplumsal gelişimi sürdürmek için sivil kurumlara, hükümete ve kamusal özgürlüklere müdahale etme yetkisini üzerine alır. Bunun sebebi, mevcut şartların demokratik bir rejim kurmak için müsait olmadığını düşünmeleridir. Yani, kendisine siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda istikrar ve ilerlemeyi tesis etmekle yükümlü gören elitin, demokrasiye karşı olduklarını söylemek abartılı olur. Onlar demokrasiye inanırlar ancak, inandıkları demokrasinin var olabilmesi için gerekli koşulları yaratmak için bir modernleşme projesi ortaya koyarlar. Bunu bir altyapı hizmeti olarak görür, denetimden azade olan siyasal demokrasinin istikrarsız bir hükümet, iktisadi geri kalmışlık ve sosyal yozlaşmayı beraberinde getireceğini düşünürler.
Shils’e göre, vesayetçi demokrasinin alameti farikası yasama organının zayıflatılmış olmasıdır. Parlamento daha çok tartışmaların yapıldığı ancak yürütme üzerinde etkili olamayan bir kurumdur. Ne var ki, bu bir oligarşinin olduğu anlamına gelmez. Vesayetçi demokrasiyi oligarşiden ayıran en temel özellik hukukun üstünlüğü ilkesine olan bağlılığıdır. Bunun anlamı, sistemin vasilerinin ayrıcalıklı bir sınıf yaratmak gibi bir amaçlarının olmaması ve kamu düzenini sağlamayı daha fazla önemsemeleridir. Bu durum aslında, vesayetçi demokrasilerin devlet kapasiteleri ve kurumlarının otonomisi açısından önemlidir. Çünkü keyfi bir rejimden ziyade daha kurallı ve sistemli bir yönetim biçimi oluşturmak amaçlanır. Vesayet, kendi meşruluğunu ortadan kaldıracak adımlar atmak istemez. Onun bir amacı vardır. Henüz siyasi demokrasiye hazır olmayan ulus, bu kutlu güne hazırlanmalıdır ve er ya da geç mukadder olan demokratik geleceğin alt yapısı şimdiden kurulmalıdır.
Bu kurumsallık arzusu, elbette ki vesayet elitinin de kendi içinde disiplinli olmasını elzem kılar. Etkin bir vesayet, kendi içinde bütünlüğü sağlamayı başarmış ve istikrarlı bir elit yapısı gerektirir. Bu bir zarurettir çünkü vesayetin asıl argümanı demokrasinin mevcut koşullarda istikrarsızlık üreteceği üzerine kuruludur. Dolayısıyla, vesayetin olabildiğince tutarlı, sabit ve istikrarlı oluşu demokrasinin kaotik, öngörülemez ve savruk karakterinin zıttı olarak kendisini tanımlar. Hatta kendisini bu şekilde var eder.
Bu özellikleri açısından ele alındığında, vesayetçi demokrasi kavramına, Türkiye’deki rejimi açıklamak için başvuranlar pek de haksız gözükmüyor. Zira, 1961 Anayasası ile kurulan Milli Güvenlik Kurulu, Ümit Cizre’nin tabiriyle bir nevi “gölge kabine” olarak hareket ediyordu. Bu kurul anayasal bir statüye sahipti ve milli güvenlik ile ilgili konularda hükümet ile istişarelerde bulunma görevi atfedilmişti. Ne var ki, bu istişare toplantılarının taslağı Milli Güvenlik Kurulu’nun asker olan genel sekreteri tarafından hazırlanıyor, sivil hükümete sunuluyor ve kusursuz bir uyum bekleniyordu. Kurul kararları ise parlamento denetiminin dışında bırakılmıştı. Yine Cizre’nin işaret ettiği gibi, birçok konu milli güvenlik ile ilişkilendirilebildiği için, Türk Silahlı Kuvvetleri eğitimden, ekonomiye, medyadan yargıya birçok alanda hükümet politikalarını ve siyasetin aktörlerinin tavrını belirleyebiliyordu.
Bu noktada Schmitt’i anmakta fayda var. “Egemen istisnaya karar verendir” diyor. Bu istisnanın belirlenme süreci ulusal güvenlik ile açıklanıyordu Türkiye’de. Yani ordu, güvenlik tehditlerini belirliyor ve bu tehditlerle nasıl baş edileceğinin yolunu gösteriyordu. Bunun anlamı şuydu: siyasi partiler ister iktidarda ister muhalefette olsunlar, MGK tarafından belirlenen milli güvenlik çerçevesinin içinde kaldıkları sürece meşru ve makbul olarak kabul ediliyordu. Bu çerçevenin dışında kalanlar, yani istisnalar ise bir şekilde siyasi sistemin dışına itiliyordu. Bu noktada, istisnaya karar verme kudretinin normali sağlama yükümlülüğünün olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Yani normali işaret eden alan, kurallı ve düzenli olmak zorundadır. Bu yüzden, MGK vesayeti altında, onun milli güvenlik paradigmasını kabul eden siyasi partiler arasında adil bir rekabet yaşanmıştır. Bu partilerin hiçbir tanesi kendini vesayet ile özdeşleştirip diğer aktörleri sistem dışına itme becerisini gösterememiştir. Mesela Demokratik Sol Parti ile Doğru Yol Partisi arasında veya Cumhuriyet Halk Partisi ile Anavatan Partisi arasında vesayetin sahibi açısından bir fark yoktur. Hemen hepsi MGK tarafından sunulan ulusal güvenlik çerçevesi ile uyum halindedir. Rekabetin adil olmayan tarafı meşru partiler ile gayri meşru partiler arasında yaşanmıştır. 90’lı yıllar boyunca şahit olduğumuz, İslamcı ve Kürt partilerinin kapatılması, siyaset alanlarının sürekli olarak taciz edilmesi bu adaletsizliği gösterir. Böylece adil demokratik rekabet hem var olmuştur hem de hiç olmamıştır.
Vesayetçi demokraside sivil otoriterlik veya popülist otoriterlik tehlikeleri yoktur. Yani yarışmacı aktörlerden bir tanesinin diğerlerini sindirmesi veya onları gayri meşru ilan edecek normların çerçevesini çizme yetkisi yoktur. Bu hak vasi olan kuruma bahşedilmiştir. Onun meşru kabul ettiği partiler iktidara gelseler dahi kendilerine bırakılan dar alanda oynamaya mecbur edilmiştir. İstisnai olarak kabul edilen partilerin ise bu dar alanda oynama hakları dahi yoktur. Sistemin dışına itilirler çünkü onlar, çizilen sınırlar içinde iktidar mücadelesi yapan partiler olarak görülmezler. Bu partiler, vesayet kurumunun sınırlarını eleştirirler, asıl dertleri bu sınırların değişmesidir. Bu yüzden rakipleri de diğer siyasi partiler değil vesayetin ta kendisidir. Vesayet ise kendisini koruma refleksiyle hareket eder.
-2-
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geldiği dönemde, Türk siyasetinin üzerinde hala 28 Şubat’ın gölgesi dururken, birçok akademisyen ve entelektüel ülkedeki rejim şeklini vesayetçi demokrasi olarak tanımlamaya başladı. Onların muradı, liberal demokrasiye geçmekti. Bunun için de öncelikli olarak vesayetçi anlayışın son bulması gerekiyordu. Mamafih, vesayetin yıkılması sürecinin kendisi liberal demokrasi özleminden daha ilgi çekici hale geldi. Zira, liberal demokrasinin bir anda ortaya çıkmayacağı, onu inşa edecek bir programın uygulanması gerektiği ve vesayetin yokluğunun kendiliğinden bir liberal demokrasi üretmeyeceği pek popüler bir görüş değildi bu yıllarda. Gerek AKP hükümeti gerekse onu destekleyenler, bütün enerjilerini vesayeti yıkacak politikalara odaklanmaya harcadılar. Talihsiz bir şekilde, liberal demokrasiyi inşa edecek bir programdan bahsetmek yerine AKP’li politikacıların ve AKP’ye oy veren seçmen kitlesinin ferasetine güvenmeyi seçtiler. Naif olan şuydu ki, vesayetçi sistemi yıkacak kadar güçlenmesini destekledikleri AKP’nin vesayeti ortadan kaldırdıktan sonra elde ettiği gücü kendi isteğiyle bırakacağına, demokratik kurumlar inşa edeceğine ve gücü bu kurumlar ile paylaşacağına inandılar.
Geçtiğimiz 20 sene içerisinde, MGK’ya yaslanan vesayet sisteminin büyük bir gürültüyle çöküşüne tanık olduk. Shils’in bahsettiği, vesayet kurumunun kendi içinde disiplinli ve yekpare olma zorunluluğu artık hükmünü yitiriyordu. Silahlı kuvvetler içinde bir bölünmenin olduğu açıktı. Fetullahçı subaylar ordu içerisinde etkinliklerini arttırmak için hükümet ile iş birliği yapıyor, TSK içinde düzenlenen gizli seminerler dışarıya sızıyor ve birkaç gün içinde ulusal medyanın gündemine geliyordu. Böylece vesayet kurumunun kendi içinde bir disiplin sorunu yaşadığı da açığa çıkıyordu. Bununla birlikte, tanımlanan istisnanın aslında küçük bir azınlık olmadığı, istisnayı işaretlemek için kullanılan milli güvenlik çerçevesinin birçok toplum kesiminde mağduriyet yarattığı ortaya çıktı. AKP’nin 2002 senesinde aldığı oy, insanların siyaset kurumunun kendi sorunlarının çözümüne katkı sunabileceğine dair bir inancın yansımasıydı. Böylece, vesayetin alternatifi olarak siyasetin pragmatik yüzü imdada çağrılıyordu. Henüz erişkin görülmeyen, bu yüzden de seçtikleri temsilcilere itimat edilmeyen ve politika alanı bırakılmayan toplum, vesayetin kendi gündelik hayat problemlerine çözüm bulma konusunda yetersiz olduğunu düşünmüş olmalı ki yaratıcı siyasi önerilere kapı araladı. Böylece AKP’nin varoluşu, statik vesayete karşı dinamik siyaset karşıtlığı üzerine konumlandı. Bu konumlanış seçmen nezdinde yeteri kadar cezbediciydi. Son olarak, vesayet ile uyumlu olma zorunluluğu, siyasi partileri ordunun orduyu da siyasi partilerin başarısızlığının ortağı haline getirdi. Mesela 2001 senesinde yaşanan ekonomik kriz, iktidardaki siyasi partilerin değil topyekûn rejimin bir başarısızlığı olarak değerlendirildi. Benzer şekilde, 28 Şubat sürecinde ordunun muhafazakâr toplum kesimlerini tedirgin eden tavrı, siyasi partilerin de benzer bir pozisyonda değerlendirilmesini beraberinde getirdi. Not etmek gerekir ki, AKP eliti ve bu partiye ona devrimci bir parti muamelesi yapan entelektüeller bu algıyı yeterince sömürdü.
Bu süreç yaşanırken, akıllara pek gelmeyen bir şey vardı: Bir devlet olgusunun var olduğu. Yani şahıslardan azade bir kurallar setinin yürütme organının üzerinde konumlandığı ve onu ram ettiği her sistem iyi kötü bir vesayet unsuru barındırır. Otoriter ülkelerde bu oligarşiyi disiplin altına alan parti ilkeleri olabilir, cunta rejimlerinde cunta üyelerinin üzerinde mutabık kaldığı program olabilir, teokrasilerde din adamlarının oluşturduğu konseyler olabilir. Bu ülkelerde vesayet demokratik rekabete neredeyse yer bırakmayacak şekilde geniş tanımlanmış ve topluma yön verilmesi, himaye edilmesi ve kutsal bir hedefe doğru ilerleyebilmesi için yetiştirilmesi gereken bir varlıkmış gibi muamele edilir. Ancak; günün sonunda vesayet, rejimin kişiselleşmesine ve keyfi bir yönetime sürüklenmesine mâni olan fren görevi görür. Yani devletin öngörülemez bir sultanistik rejime dönüşmesini engeller. Öte yandan, demokratik alanın olabildiğince rekabete açık ve renkli olduğu ülkelerin de rekabet alanını sınırlandıran, normal ile istisnayı birbirinden ayırt eden kuralları ve kurumları olduğunu söylemeliyiz. Her ne kadar liberal demokrasi savunucuları bu kural ve kurumların siyaset üstü olduğunu iddia etse de anayasa metni ve bu anayasayı koruyan kurumlar netice itibariyle siyasi bir karakter taşır: Kendisini yok etmek isteyenlere karşı haklı bir reaksiyon gösterir. Bu reaksiyon, siyaset alanının daraltılması ile sonuçlanmamış olsa da bunun sebebi liberal demokrasinin hamiyetperverliğinden ziyade, ona yönelik tehditlerin tehlike arz edecek kadar büyük olmamasıdır. Ancak pratikten yoksun olmak, demokratik rejimlerin siyasi rekabet üzerinde bir vesayet unsuruna sahip olmadığı anlamına gelmez. Özellikle popülizmin ve aşırı sağın yükselişi ile birlikte, liberal demokrasinin siyaset dışı mekanizmalara ne denli ihtiyacı olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.
Bu noktada Kelsen’in “hukuk devleti” kavramına yaptığı itiraz akıllara gelmeli. O, bu terimin bir anlam bozukluğuna işaret ettiğini söyler. Devlet zaten bir hukuka sahip olma özelliğine sahip olduğu için devlettir. Bu hukuk ise yönetimdeki kişilerin keyfi iradesinden neşet etmez. Aksine, özellikle onları da bağlayan bir niteliğe sahiptir. Benzer şekilde Weber’in; modern devleti açıklarken, kişilerin karizmasının veya geleneklerin üzerine kurulan otorite tiplerinin yerine yasal/rasyonel otorite modelini ikame etmesini de düşünebiliriz. Böylece yasaların bir rasyonaliteden türediği ve bu yasaların nihai egemen olduğu, uygulayıcıların da bu yüzden kişiler yerine yasalara bağlı oldukları modern devletten bahsedebiliriz. Bu sayede, rejim tipinden bağımsız, yöneticileri de bağlayan soyut bir devletten ve onun kurumlar vasıtasıyla somutlaşan cüssesinden söz etmiş oluruz.
Kabul edelim ki, bu modern devlet Türkiye’de bir monark ailesinin, oligarşik bir partinin, din alimleri şurasının, ihtilalci bir cuntanın, anayasa mahkemesinin veya bağımsız mahkemelerin vesayeti altında ortaya çıkmadı. Kanunun rasyonalitesine karar veren ve o kanunun egemenliğini sağlayan kurum uzun seneler boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri oldu. Zaten TSK’nın vasi rolü ortadan kalkınca (ki bu mukadder olandı) yerine, bizlere modern devleti andıran bir vesayet mekanizması ikame edilemedi. Vesayetçi demokrasinin sona ermesi, bu yüzden hem modern devleti hem de var olan demokratik pratikleri ciddi anlamda aşındırdı.
-3-
Türkiye’de ordunun terk ettiği vesayet alanını doldurmaya yönelik ilk teşebbüs Fetullahçılardan geldi ve başarısız oldu. Aslında mukadder bir başarısızlıktı çünkü vesayeti kuran aktörün, elinde bulundurduğu gücün ötesinde muhakkak bir meşruluk zeminine sahip olması gerekir. Türk Silahlı Kuvvetleri önce Kurtuluş Savaşı, ardından sivil otoriterliğe karşı cumhuriyet ve demokrasiyi savunmak, ardından aşırı sağ ve aşırı sol grupların birbirleriyle olan çatışması sonucu kaybolan kamu otoritesini ve düzeni yeniden tesis etmek, Kürt ayrılıkçılığıyla mücadele etmek ve laikliği yükselen İslamcılığa karşı korumak gibi misyonları üstlendi ve meşruluğunu toplumun düzen ve güvenlik ihtiyacına dayandırmayı başardı. Bu yüzden, dini bir cemaatin siyasi manevraların yardımıyla bürokrasiye sızarak (veya sızdırılarak) ele geçirdiği güç ile siyasi partileri terbiye etmeye çalışması ciddi bir meşruluk sorunu yaşadı.
Fakat, Fetullahçıların girişimlerinin akamete uğraması, yapmaya kalkıştıkları darbenin halkın yardımıyla önlenmesi yeni bir vesayetin kapısını araladı. Üstelik, 7 Haziran’da yapılan genel seçimlerde hezimet yaşayan AKP’nin, Kürt sorununu yeniden güvenlikçi bir dil ile ele alması, PKK’nın ateşkese son vererek terör saldırılarını yeniden başlatması, terör ve güvenlik meselelerinin ülkenin çözülmesi gereken acil sorunları listesinin zirvesine oturttu. Böylece, AKP hükümetinin uygulamaları, milli güvenlik adına eyleyen bir aktörün elinden çıktığı için kamusal tartışmaya kapandı ve hikmet-i hükûmet anlayışı hızla hâkim oldu.
Ancak hükümete verilen yetkilerin ilanihaye devam ettirilemeyeceği, yakın ve sıcak güvenlik tehditlerinin sürekli olarak diri tutulamayacağı için bu teyakkuz psikolojisi bir vesayetten çok ancak ara dönem yaratabilirdi. Bu ara dönemin kurumsallaşması, yani vesayetin kuruluşu, Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli’nin yaptığı başkanlık sistemi çağrısı ile başladı. Uzun yıllardır, Tayyip Erdoğan’ın arzulamasına rağmen bir türlü başaramadığı Türk usûlü başkanlık sistemi, Devlet Bahçeli tarafından altın tepside sunuldu ve vesayetin ilk adımı atıldı. Bu hamlesiyle Bahçeli, Erdoğan ile olan ilişkisini sağlamlaştırdı ve başkan seçilmenin şartı olan %50+1 sınırını geçebilmesini kendisine bağımlı kıldı. Bunun karşılığında Devlet Bahçeli hiçbir siyasi pazarlık içerisine girmiyor, kabinede koltuk talep etmiyor adeta siyasetin dünyevi hırslarından arınmış bir izlenim veriyordu. Birçok vatandaş Bahçeli’nin niçin bu denli cömert davrandığını anlayamazken o, Erdoğan’ın menfaatine hizmet eden öneriler sunmanın ve hükümeti hemen hemen her konuda desteklemenin basit bir siyasi kazanım hesabı olmadığını, bir memleket meselesi olduğunu ısrarla vurguluyordu. Ne var ki, Bahçeli’nin bu politikası onun idealizminin değil pragmatizminin sonucuydu. Reddettiği dünyevi basitlikler, onu siyaseten dünyevi makamların en tepesine taşıdı. Başkanlık sistemini bir milli güvenlik mecburiyeti olduğunu savunan ve bu sayede Erdoğan ile ilişkilerini geliştirmeyi beceren Bahçeli, ilerleyen dönemde milli güvenliğin sınırlarını belirleyen aktör olma mertebesine de erişti. Bu mertebe, Erdoğan’ın eylemlerini milli güvenlik adına meşrulaştırmasına ve Erdoğan’ın rakiplerini milli güvenliğe yönelmiş tehditler olarak tanımlamasına izin veriyordu. Böylece Bahçeli, bir dönem Milli Güvenlik Kurulu’nun bulunduğu konumu sahiplendi ve bunu, Erdoğan’ın gönlünden geçen tek adam rejimine geçişin bir milli güvenlik meselesi olduğunu iddia ederek başardı.
Tek adam rejiminin milli güvenlik söylemi sayesinde kurulması, haliyle sistemdeki bütün siyasi partiler için bir kabusa dönüştü. Artık hükümetin, sadece Fetullahçılar ve PKK ile mücadelede değil, hayatın çeşitli alanlarında izlediği bütün politikalar bir millî güvenlik zırhına sarılmaya başlandı. Mesela, ekonomik alanda başarısız olan hükümeti eleştirmek Türkiye’nin yükselişinden tedirgin olduğu için finansal operasyonlarla Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen yabancı devletlerin maşası olmak anlamına geliyordu. Hak ve özgürlüklerden bahsetmek terör örgütlerine hizmet, üniversitelere yapılan rektör atamalarını eleştirenler küresel bir komplonun yerli işbirlikçileri olarak yaftalanıyordu. Bu muhalefet partilerinin siyaset yapma alanını sınırlandırdığı gibi, iktidardaki partilerin de seçimleri kazanmak için politika yapma, yaratıcı çözümler önerme ve etkili siyasal iletişim kampanyaları yapmalarını da gereksiz kıldı. Mesela, AKP’nin 2018 seçimleriyle birlikte parlamentoya taşıdığı milletvekili profili oldukça zayıfladı. Bu isimlerin yaptıkları gaflar, toplumun gündeminden uzak konuşmalar ve kendilerini sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’a duydukları sınırsız sadakat ile var edebilmeleri, başkanlık sisteminin hükümet partilerinin özerkliğini ve kurumsallığını nasıl tezyif ettiğini göstermek için yeterlidir.
Ne var ki, terör ve güvenlik konuları gündemden düştükçe, başkanlık sisteminin yönetim kapasitesi üzerindeki olumsuz etkileri ekonomiden eğitime, dış politikadan sağlığa kadar birçok alanda kendini gösterdi. Bu tip kriz durumlarında, vesayetin bir diğer aktörünün devreye girdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Başkanlık sistemi ile birlikte, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bürokratik sistemin tartışmasız en öne çıkan kurumu oldu. Kurum, aslında bir akademisyen olan Fahrettin Altun yönetimine bırakıldı ve Altun, iktidar ile bilgi arasındaki ilişkiyi, aynı anda hem post-modernizm literatüründen hem de siyasi gerçekçilikten esinlenerek yorumladı. Diğer bir ifadeyle hem Edward Said hem Machiavelli onun stratejisinde aynı anda var oldu. Altun bir yandan, bilginin objektif olamayacağını ve mutlaka iktidar ilişkilerini yansıttığını iddia etti. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı hakkındaki eleştirel yazı ve haberler aslında hakikate ulaşma amacı taşımıyor, alternatif iktidar odaklarının siyasi hedeflerine ulaşmasına yardım ediyordu. Altun tartışmayı bu noktada bırakmadı ve hızlı bir şekilde Machiavelli’ye geçiş yaptı. Buna göre; eğer medyadaki, sivil toplumdaki ve akademideki alternatif görüşler, bir hakikat arayışından çok siyasi bir ajandaya hizmet ediyorsa, bunu Cumhurbaşkanı hakkındaki bilgileri üreterek yapmakta, yani Cumhurbaşkanı’nın gerçekliğini tahrif etmektedirler. İletişim Başkanı’nın görevi ise, Cumhurbaşkanı hakkındaki bilginin eksiksiz bir şekilde halka ulaşmasını sağlamak olduğundan, alternatif seslerin susturulması bir baskıdan çok gerçeğin doğru anlaşılması için atılan mecburi bir adımdır. Altun’un bu yaklaşımı, siyasi iktidar sahibinin, yani Cumhurbaşkanının, elindeki iktidarı bilgi üretmek için kullanmadığını iddia edecek kadar tutarsız değildir. Bunun yerine, iktidarlar arası bir hiyerarşi kurar ve bilgi üretme hakkını en güçlüye, güç hiyerarşisinin en tepesindeki aktöre verir. Bilgiyi üretmek onun hakkıdır ve bunu yaparken, daha güçsüz iktidar odaklarının bilgi üretme teşebbüslerini askıya almak bu hakkın doğal bir sonucudur.
Bu anlayış, kaçınılmaz olarak siyasi iktidarın bilginin üretimi ve yayılması üzerinde mutlak bir egemenlik sahibi olmasını gerektirir. Hakikatin ne olduğundan ziyade hakikat iddiasının neye hizmet ettiği önemli olandır. Dolayısıyla, iktidarı tehdit edebilecek bir hakikat aslında yoktur çünkü hakikat denen şey aslında hiç var olmamıştır. Gücün kendisinden başka bir gerçek yoktur ve gerçek, güce ram olmak zorundadır. Bu uğurda; medya, sivil toplum ve akademi kontrol altına alınır ve vatandaşın maruz kalacağı bilgi bir süzgeçten geçer. Bu süzgeçten arta kalanlar, neredeyse tamamı hükümet kontrolünde olan yayın organları tarafından hızla yayılır. Böylece, Cumhurbaşkanı’nın yönetim konusunda gösterdiği hiçbir zafiyet kamusal tartışmanın bir konusu haline gelemez. Vatandaşlar bir illüzyon içerisinde tutulur ve onlara Cumhurbaşkanı hakkındaki bilgiler tam ve eksiksiz olarak ulaştırılır. Böylece vatandaş iktidara olan sevgisini giderek artan bir radikallikle muhafaza eder. Zira, İletişim Başkanlığı’nın ortaya koyduğu anlayış, hiçbir ekonomik problemin, insan hakları ihlallerinin, eğitim sistemindeki aksaklıkların, dış politikadaki hezimetlerin vatandaş tarafından algılanmaması üzerine kuruludur. Bununla birlikte, muhalif aktörler de bu medya gücü sayesinde keyfi bir şekilde tanımlanır, kimliklendirilir ve vatandaşa sunulur. Böylece, vesayetin popüler halk desteği muhafaza edilir.
Bütün bu çabalara rağmen iktisadi vaziyetin kötüye gitmesi kurulan vesayetin en zayıf noktası oldu. Benimsenen güvenlikçi dil, halkı mobilize etmek için formüle edilen lümpen milliyetçilik, kendi kişiliğini ispat etmek için sürekli etrafındakilerle tartışan ergenlik çağındaki bir insanı andıran dış politika ve iktisadi rasyonaliteden yoksun bir ekonomi yönetimi, Türkiye’yi son 5 senede ciddi biçimde fakirleştirdi. Türk lirası hızla değer kaybetti, yabancı yatırımlar durdu, işsizlik arttı, enflasyon yükseldi ve milli gelir düştü. Bunlar, vesayeti ayakta tutan güvenlikçi yaklaşımın Türkiye’yi akılcı bir politika izlemekten alıkoyması sonucunda oldu. Batı ülkeleriyle yaşanan bitmek tükenmek bilmeyen krizler, Türkiye’nin öngörülemez ve riskli bir ülke olarak tanımlanmasını beraberinde getirdi. Böylece, ülkenin finansman ihtiyacını karşılaması gitgide zorlaştı. Bu noktada, Vatan Partisi devreye girdi ve vesayetin hem diplomatik izolasyonunu hem de ekonomik sıkıntılarını Avrasya’nın önde gelen iki aktörü Rusya ve Çin vasıtasıyla çözmesine yardım etti. Bu rolü sayesinde, Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek, aldığı oyun fersah fersah üzerinde bir etkiye sahip oldu. Böylece vesayet kendisini devam ettirirken Rusya ve Çin gibi aktörlerin dış desteğine yaslanabildi.
-4-
Bu resim bize; milli güvenlik, tek adam rejimi, medya üzerinde kontrol ve Avrasya devletleriyle yakın ilişkiler gibi kavramlara değerek açıklayabildiğimiz bir vesayet mekanizması olduğunu söylüyor. Üstelik bu vesayet mekanizması, demokrasiyi belirli sınırlar içerisinde tutmayı ve toplumsal ilerlemeyi hedef almıyor. Tam aksine, siyaset kurumunu olabildiğince anlamsızlaştırıyor ve toplumun desteğini muhafaza edebilmek için kendi seçmen tabanını radikalleştiriyor ve farklı kutuplaşmayı derinleştiriyor. Yani toplumu ve bürokratik kurumları geliştirmek bir yana onları olabildiğince işlevsiz kılmayı amaçlıyor.
Önceki vesayetin kendisini nasıl meşrulaştırdığından yukarıda bahsettik. Bu yöntemler arasında demokratik bir meşruluk arayışı yoktur. Yani TSK kendisini, soyut ve tepkisi ölçülmemiş bir milletin bağrına bastığı biricik kurum olduğunu düşünmüştür. Kendisini oya sunmamış, bu yüzden oy almak için siyasi bir esneklik göstermemiştir. Bu yüzden, çizdiği ulusal güvenlik çerçevesinin dışında kalan aktörleri sistemin dışına itmiştir ancak makbul sayılan partiler ile olan ilişkisi gündelik siyasetin atmosferi altında şekillenmemiştir. Öte yandan yeni vesayet rejimi oya muhtaçtır. Bir arada kalabilmesi için mutlaka kazanması gerekir. Bu, her bakımdan absürt bir duruma işaret eder çünkü, hem siyasi sistemin meşruluk tanımını yapan hem de diğer siyasi partilerle aynı sistem içerisinde rekabet eden bir vesayet vardır. Milliyetçi Hareket Partisi, bir dönem Milli Güvenlik Kurulu’nun oynadığı rolü oynamakta ve ulusal güvenliğin sınırlarını çizmektedir. Ancak Milli Güvenlik Kurulu’ndan farklı olarak bunu siyasi saiklerle yapar ve kendi muhaliflerini hedef alır. Tayyip Erdoğan, MHP tarafından çizilen güvenlik çerçevesini memnuniyetle karşılar zira kendi siyasi çıkarları için attığı adımlar aniden devletin âli menfaatlerine yapılan büyük bir hizmet gibi görülmektedir. Devlet ile kendini özdeşleştiren bu ittifak muhalifleri kriminalize ederek, onların seçmen ile kuracağı ilişkiyi sürekli olarak taciz ederler ve aslında üstü kapalı olarak seçmene bir mesaj gönderirler. Bu şekilde oy desteğini canlı tutarlar ve varlıklarını günün sonunda bu oy desteği ile meşrulaştırırlar. Vesayetçi demokrasi kavramı bir şekilde demokratik vesayete döner ki, bu aslında literatürde “rekabetçi otoriterlik” diye adlandırılan kavrama oldukça yakınsar.
Bu vesayet rejiminin en büyük kırılganlığı, milli güvenlik adına eylediğini iddia etse de meşruluğunun oya dayanması zorunluluğudur. Zaten vatandaşa oylatılan şey de milli güvenliğin ta kendisidir. Ülkede baş gösteren diğer sorunlar ile ilgilenmeye ve yaratıcı politika önerileri geliştirmeye başladıkları anda vesayet sistemi dağılacaktır. Keza bu tip bir pragmatizm, oyunu güvenlikçiliğin sahasından alır ve siyasetin sahasına taşır. Artık üzerinde konuşulan konular milli güvenliğin bir parçası olmaktan çıkar ve siyasetin konusu olur. Vesayet tabii ki buna yanaşmaz, bunun yerine hayatın her alanını güvenlikleştirmeye gayret eder. Halkın gündelik hayatta yaşadığı problemler artık gizlenemez bir hale gelene veya bir skandal ile gündeme düşene kadar yokmuş gibi davranılır. Bu tip kriz durumlarında ise medya üzerindeki kontrol sayesinde yaşanan kaza az bir hasarla atlatılmaya çalışılır ancak konu siyasetin gündemi haline asla getirilmez, tartışmaya açılmaz. Çünkü bu yapıldığı anda, siyaset alan kazanır vesayet alan kaybeder.
Yine de hayat bazı konuların kamusal tartışmaya girmesini dayatır. İnsanlar işsizlik, hayat pahalılığı, halk sağlığı gibi konuları gündelik hayatlarında bizzat tecrübe ederler. Bu sayede alternatif bir gündem oluşmaya başlar. Toplumun en büyük sıkıntısını ekonomik meselelerin oluşturduğu bir dönemde ulusal güvenlikten veya milli bir beka sorunundan bahsetmek oldukça anlamsızdır. Ama vesayet oluşan gündeme cevap veremez. Bunu aşmak için siyaset yapmaya, milliyetçiliğin lümpen biçimine ara verip aklı selim ile davranmaya, tedbirler almaya ihtiyaç vardır. Ama vesayet bunu yapamaz. Yapamadıkça popülaritesi düşer ve önce vesayetin aktörleri arasındaki ilişki sarsılır, ardından da çöküş süreci başlar. Yeter ki siyaset yapmaya hevesli olanlar, yani muhalifler, vesayetin kurguladığı gündemler ile meşgul olmasınlar, vesayetin temposuna ayak uydurmaya çalışmasınlar ve toplumun organik gündemlerini takip edebilsinler.
submitted by reaskyper to svihs [link] [comments]

Tarsus'taki Esrarengiz Kazıda Olup Bitenlerin Özeti

olayı hatırlamak isteyen, ya da hiç bilmeyenler için ufak bir özet geçeyim. sonrasında kararı okuyanlar versin. aklımda kalanlar ve hatırımda yer etmiş süreci aktaracağım.
"bir süredir definecilerin içine muhbir olarak sızdım. önemli bir kral mezarını kazıyorlar. ilçe emniyet müdürü görevlendirdi. kaçakçılık şube adına sızdım. olup biteni rapor ediyorum. lahtin içinde altından 32 şamdan, kadeh, sikke gibi çok değerli hazine var. dün akşam lahit kapağı açılmadan kaçakçılık şube benim ihbarımla baskın yaptı. 7 kişi tutuklandı. ancak bugün baktım ki tutanakta hazineden söz edilmiyor, lahtin içi boş yazıyor. itiraz ettim. emniyet müdürü’ne anlatmaya gittim, beni susturdu. meğer hepsi şebekenin içindeymiş."
erdal, bu yaşadıklarından sonra yaşananları direkt kendisi ankara'ya anlatacağını söylüyor. bu süreçte beylik silahına 15 gün süreyle el konuluyor, bu sırada içine sızdığı çete tarafından da deşifre edilmiş durumda ve sürekli tehdit altında. 15 gün sonrasında kendisine beylik silahı teslim ediliyor, 1 gün sonra ise "şakalaşırken" ensesinden vurularak hayatını kaybediyor. cinayet soruşturmasında ne bu yaşananlardan ne de definecilerden tek bir kelimeyle bile söz edilmiyor. silahı ateşleyen hüseyin yasak 25 yıl hapis cezasına çarptırılarak soruşturma kapatılıyor.
bu sırada yine mithat erdal'ın eşinin iddiasına göre eşinin ölümünden 3 gün sonrasında, kendisi hatay'da babasının evindeyken evleri polis tarafından didik aranıyor ve eşinin "bana bir şey olursa bu cd teminattır" dediği cd ortadan kayboluyor.
yıl oluyor 2016, tabi aradan geçen 4 yıl içinde erdal'ın eşi "eşimin ölümü basit bir olay değil, defineciler öldürdü" demesine rağmen bütün kapılar tek tek üzerine kapanıyor. 2016'da 15 temmuz darbe girişiminden sonra tarsus emniyet müdürlüğünde, define ve cinayet soruşturmalarına bakan ekipteki bazı polisler fetöcü olduğu gerekçesiyle görevden alınınca, sibel erdal soruşturmanın yeniden açılması için cumhurbaşkanına mektup yazıyor. bu mektup sonrasında soruşturma yeniden ele alınıyor ve mithat erdal'ın en son kiraladığı eve, (-ki şunu da belirtmek gerekiyor, aynı mahallede emsal evler 300-500 liraya kiralanıyorken defineciler ev sahibi ile aylık 5000 lira kiraya anlaşıyorlar) yani o meşhur kazının yapıldığı yerde bir kazı başlatılıyor.
82 evler mahallesindeki bir gecekonduda başlayan kazı, zamanla herkesin dikkatini çekmeye başlıyor çünkü görülüyor ki, daha önceki define ya da arkeolojik amaçlı kazıların yürütülmesiyle süreç aynı yürümüyor. 24 saat esasına göre 20 kişilik bir ekip gece gündüz çalışıyor. bu ekibin bütün ihtiyaçları kazı mahallinde giderilerek dışarı ile bağlantıları kesiliyor. tüm mahallede özel harekat polisleri ağır silah teçhizatlarıyla nöbet tutuyor. bırakın kazı alanını, kazı yapılan gecekondunun bulunduğu mahallenin tamamında adeta kuş uçurtulmuyor. "kuş uçmuyor" durumuyla alakalı ufak bir anektod aktarmak gerekirse; chp mersin vekili aytuğ atıcı, kazının kamuoyunda gündem olmasıyla birlikte 5 kez bölgeye geliyor. burada yetkililerden bilgi almak istiyor "nereden geliyorsunuz" diye soruyor,"sormayın" cevabını alıyor. görüştüğü bu yetkilinin muhtemelen mit görevlisi olduğunu, kendisine; "bu vatikan’la ilişkilidir. hocam bu milli bir meseledir. inanın burada milli bir iş yapıyoruz. sizden ricam 10 gün sabredin" denildiğini söylüyor.
bu ziyaretleri sırasında da yine atıcı, arkeoloji dernekleriyle iletişime geçiyor. "buyrun beraber gidelim orada yürütülen kazının mahiyetini sizler tayin edin" diyor, ama hiç kimse kendisiyle gelmek istemiyor, bu konuda uzman sayılabilecek herkesin kendisine, yapılanların arkeolojik bir kazıyla alakası olmadığını söylediğini beyan ediyor. yapılan kazı muhtemelen o kadar büyük bir alanı kapsıyor ki mahalledeki kazı yapılan gece kondu ile alakası olmayan evlerde bile çökmeler ve duvar çatlakları oluşuyor. hatta mahalle sakinleri, kazı ekibindekilerin kendilerine "isterseniz kiraya çıkın kiranızı karşılayalım ya da evinizi satarsanız satın alalım" dediklerini iddia ediyor.
sonuç olarak 1 yıl süren kazı bir gün bitiriliyor. ilgili makamlar kazı sonucunda kültür varlığı için kayda değer bir bulguya rastlanmadı diyor ve kazı olayı böylece bitmiş oluyor.
peki bu 1 yılda ortaya atılan iddialar neler? tarsus hristiyanlık tarihi için önemli bir lokasyon, incilde yer alan isimlerin pek çoğunun burada yaşadığı rivayet ediliyor. buna mukabil de önceleri barnabas incilinin bulunduğu söyleniyor. sonrasında iddialar aziz paul'un kayıp incilinin bulunduğuna dönüyor. (-ki yine burada bu olayın aydınlatılması için büyük çaba sarf ettiğini düşündüğüm vekil atıcıya göre, mithat erdal'ı da öldürdüğü düşünülen define çetesine koordinatların direkt vatikan'dan verildiğini iddia ediyor.)
bununla birlikte:
gibi çeşitli iddialar var. bunlar benim bir çırpıda aklıma gelenler, muhtemelen süreç içerisinde gerek sosyal medyada, gerek yerel/ulusal basında pek çok şey dillendirilmiştir.
peki, en büyük söylenti olan "aziz paul'un kayıp incili bulundu" iddiaları nereye dayandırılıyor? - aytuğ atıcı'ya, görüştüğünü söylediği yetkili tarafından,"hocam bu iş vatikan'la ilişkilidir" demesi ve atıcı'nın bunu dile getirmesi.
zaten bu ziyaret sonrasında da yine bir başka chp'li vekil olan ali mahir başarır meclise hem bu kazı, hem de erdoğan'ın vatikan ziyaretiyle alakalı bir soru önergesi veriyor. soru önergesi şu şekilde:
“tarsus ilçesinde yapılan bu kazının mit ve özel harekât polislerinin gözetiminde gizlice yürütülmesinin gerekçeleri nelerdir? söz konusu yapılan kazı sonucunda neler bulunmuştur? kazı esnasında basında ve sosyal medyada iddia edildiği gibi aziz paul’un kayıp incil’i, kral mezarı, altın, vs gibi tarihi ve kültürel açıdan değerli eşyalar bulunmuş mudur? recep tayyip erdoğan’ın vatikan ziyareti esnasında aziz paul’un kayıp incil’ini papa franciscus'a teslim ettiği iddiaları doğru mudur? doğru ise kendi topraklarımızda çıkan bir değer, neden ve neyin karşılığında vatikan’a teslim edilmiştir?”
ben süreci başından sonuna kadar aklımda kaldığı ve, ufak bir google aramasıyla edindiğim bilgiler ışığında, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. bütün bunlara çok basit aramalar ile sizler de ulaşabilirsiniz. ben sadece derleyip toparladım denilebilir. bütün bu okumadan sonra hala, "ya bi siktir git sen ne anlatıyorsun" da diyebilir, ya da bu konunun üzerine daha fazla eğilebilirsiniz.
karar sizin.
kaynak:https://seyler.eksisozluk.com/hafizalarini-tazelemek-isteyenler-icin-tarsustaki-esrarengiz-kazida-olup-bitenlerin-ozeti
submitted by gsmurat88 to KGBTR [link] [comments]

Projeksiyon Cihazı Alırken Nelere Dikkat Etmeliyiz.

Projeksiyon Alırken Nelere Dikkat Etmeliyiz.

Bir sınıf, toplantı odası veya ev sineması için yeni bir projeksiyon satın almak istiyorsanız, ekranda yansıttığınız görüntü kitleniz üzerinde büyük bir etki bırakmalıdır. projeksiyon ları araştırmak, birçok kısaltma ve teknolojik terimle kafa karıştırıcı olabilir. projeksiyon alırken nelere dikkat etmeliyiz kılavuzumuzu, bir projeksiyon seçerken özellikler ve diğer önemli hususlarla ilgili sık sorulan soruların yanıtlanmasına yardımcı olacaktır.

Kontrast Oranı

Kontrast oranı, ekranda sayı ile ifade edilen aydınlık ve karanlık arasındaki farktır. Ekrandaki en parlak beyazı ve en koyu siyahı alıp parlaklığı karşılaştırırsanız, kontrast oranını elde edersiniz. Örneğin, 1000: 1 kontrast oranı, en parlak beyazın en koyu siyahtan 1000 kat daha parlak olduğu anlamına gelir.
Bu nedenle, yüksek kontrast oranı, yansıtılan görüntünün inanılmaz derecede kristal berraklığında bir ayrıntıya sahip olacağı anlamına gelir. Kontrast özellikle, ortam ışığının beyazlar ve siyahlar arasında yeterince önemli bir fark yoksa zengin sinematik içeriği görmenin zor olabileceğini kanıtladığı ev sineması için önemlidir.

Çözünürlük

Çözünürlük, görüntüyü görüntülemek için kullanılan nokta veya piksel sayısıdır. Daha yüksek çözünürlükler, görüntüyü oluşturmak için daha net, daha net bir görüntü sağlayan daha fazla pikselin kullanıldığı anlamına gelir. Yüksek çözünürlük, ayrıntılı tablolar ve grafikler, metin ve yüksek tanımlı video yansıtmak için önemlidir. Çözünürlük, 1920 x 1200 gibi bir sayı kombinasyonu ile gösterilir. Bu, ekranda yatay olarak 1920 nokta dikey olarak 1200 nokta nokta olduğunu ve ekranda görülen görüntüyü oluşturan 2.304.000 toplam noktaya eşit olduğunu gösterir.
İş Projeksiyonları:
SVGA (800x600 piksel, 4: 3 en / boy oranı ): SVGA projesiyonlar, daha düşük maliyetli ve basit veri, grafik ve video klip yansıtmaya uygun düşük çözünürlüklü projeksiyon cihazlarıdır.
XGA (1024x768 piksel, 4: 3 en boy oranı): XGA yaygın olarak kullanılmaktadır. Çoğu bilgisayar kendi çözünürlükleri olarak XGA kullanır, bu nedenle bilgisayarları XGA projeksiyon cihazları ile eşleştirmek yaygındır.
WXGA (1280x800 piksel, 16:10 en boy oranı): WXGA, XGA'nın geniş ekran sürümüdür - aynı dikey çözünürlük sunar, ancak% 20 daha fazla yatay çözünürlük sağlar. Bu, dizüstü bilgisayarlar ve akıllı telefon için ortak bir çözünürlük haline geldi.
WUXGA (1920x1200 piksel, 16:10 en boy oranı):WUXGA, üst düzey dizüstü bilgisayarlar ve iş bilgisayarları için standart haline geliyor. Ayrıca WUXGA, parlak, yüksek çözünürlüklü içerik gerektiren profesyonel projeksiyon cihazları büyük mekanlar için kullanılır.
Ev Sineması Projeksiyonları:
720p (1280x720 piksel, 16: 9 en boy oranı): Bu biçim en ekonomik film projeksiyon'u için kullanılır. 720p HDTV standardına uygundur.
1080p (1920x1080 piksel, 16: 9 en boy oranı): Bu artık ev sinema sistemi için standart biçimdir. 1080i / 1080p HDTV yayını ve Blu-ray formatlarıyla eşleşir.

Projeksiyon cihazınızı belirlerken önemli teknoloji özellikleri ve dikkat edilmesi gereken noktalar hakkında daha fazla bilgi edinin:

Kullanım kolaylığı

Sorunsuz projeksiyon cihazı için, hızlı kurulum sağlayan bazı özellikleri aramak istersiniz - böylece hemen projeksiyon yapabilirsiniz. Bunlar:
Bu özellikler hakkında daha fazla bilgi aşağıdaki Bağlantılar, Kablosuz ve Kablolu Projeksiyon ve Görüntü Konumu ve Hizalama bölümlerinde görülebilir.

Projeksiyon Teknolojileri

Tüm projeksiyon cihazlarının çoğunda kullanılan iki teknoloji vardır: 1 çipli DLP ve 3 çipli 3LCD.
Tüm projeksiyon lar, 3 çip 3LCD teknolojisini kullanır, çünkü parlak, gerçeğe yakın görüntüler sunan güç tasarruflu projeksiyon sunarlar. 3LCD projektörler yüksek renk parlaklığına ve yüksek beyaz parlaklığa sahiptir. 1 çipli DLP teknolojisi, 3LCD teknolojisinden daha düşük bir renk ışık çıkışı üreten renkleri işlemek için dönen bir renk tekerleği kullanır. 3LCD motorlarda renk tekerleği yoktur ve bu nedenle beyaz ve renk parlaklığı arasında denge yoktur.

Kablosuz ve Kablolu Projeksiyon

Bilgisayarınızdan, kablo kullanmanıza gerek kalmadan içeriği yansıtmanın çeşitli yolları vardır:
Projektörünüz kablosuz olarak yansıtacak şekilde yapılandırıldıktan sonra, içeriğinizi kablosuz olarak yansıtmaya başlamak için aşağıdaki yöntemlerden birini kullanın:

Bağlantılar

USB, VGA, Komponent, HDMI ve Ekran Bağlantı Noktası gibi birçok projektör bağlantısı vardır. Pek çok bağlantı türü bir adaptör kullanılarak çapraz veya geriye doğru uyumludur.
USB Tak ve Çalıştır
USB Tak ve Kullan teknolojisi, görüntüleri yalnızca bir USB bağlantısı kullanarak saniyeler içinde yansıtır ve geçiş yapmak için büyük VGA kablolarını ve bilgisayar işlev tuşlarını ortadan kaldırır.
Bilgisayarsız slayt gösterileri
Bilgisayarsız slayt gösterileri, USB başparmak sürücüyü veya dijital kamerayı doğrudan projektöre takarak bilgisayar olmadan slayt ve fotoğraf yansıtmanıza olanak tanır. JPG, BMP, GIF ve PNG dosya formatlarıyla uyumlu, kendi sürücünüzü USB bağlantı noktasına takın ve resimlerinizi görüntülemeye veya bir slayt gösterisi oluşturmaya hazırsınız.
USB
Cihazlar çalışırken Evrensel Seri Veri Yolu (USB) takılabilir veya çıkarılabilir (çalışırken değiştirme). USB aygıtları kendi kendini tanımlamaktadır ve USB Tak ve Kullan uyumludur, bu da USB aygıtlarının kurulumu ve yapılandırmasının nispeten kolay olması gerektiği anlamına gelir.
HDMI
HDMI dijital bağlantı, en yeni dizüstü bilgisayarlar, Blu-ray ve diğer medya oynatıcılarla uyumludur ve tek bir kabloyla yüksek tanımlı video ve ses yansıtmanıza olanak tanır.
DisplayPort
Display Port bağlantısı, küçük bir bağlantı üzerinden kolayca ses ve video aktarmanızı sağlayan basit, yüksek bant genişliğine sahip bir arabirimdir. Bilgisayarlar, monitörler ve televizyonlardan kameralara, DVD oynatıcılara ve daha fazlasına kadar çoğu cihazda çalışacak şekilde tasarlanmıştır. Display Port eski teknolojiyle de çalışır; ve adaptörlerle VGA, DVI ve HDMI ile geriye dönük uyumluluk da olabilir.
Etkileşimli projektörleri bir tablo veya hemen hemen her duvarı etkileşimli hale getirir. Projektör ve kalem kombinasyonu, ayrı bir interaktif beyaz tahtanın kısıtlaması veya masrafı olmadan tek bir pakette etkileşimli işlevsellik sağlar. Etkileşimli projektörler, parlama veya gölge olmadan projeksiyon yapmanızı sağlayan kısa atış veya ultra kısa atış mesafelerine sahiptir. Etkileşimli işlevler, çeşitli kaynaklardan içerik görüntülemenize ve açıklama eklemenize ve gezinmek, tıklamak ve çizmek için etkileşimli kalemler kullanarak büyük veya küçük etkileşimli alanlar oluşturmanıza olanak tanır.

Yansıtma Mesafesi ve Konumlandırma

Projektör konumu ve görüntünün boyutu odanızın yapılandırmasına bağlı olacaktır. Bu nedenle, size yerleştirme esnekliği sağlayacak yansıtma mesafesini ve projektör özelliklerini göz önünde bulundurmanız gerekir.
Bir projektörün atış mesafesi, projektör ile ekrandaki görüntü arasındaki mesafedir (yani görüntünün "atıldığı mesafedir).
Birkaç yaygın atış mesafesi:
Uzun Mesafeli: Çok büyük görüntüler sağlayan bu tür atışlar genellikle büyük bir odada tavanın ortasına monte edilen projektörlerden gelir.
Kısa Mesafeli: Gölgeleri ve göz parlamasını azaltırken büyük görüntüler sağlayan bu tür atışlar genellikle duvara veya duvara yakın tavana monte edilen projektörlerden - görüntünün yansıtılacağı yere yakın olan her yerde görülür. Kısa mesafeli projeksiyon genellikle projektörden ekrana 3 ila 8 feet mesafeyi ifade eder.
Ultra Kısa Mesafeli: Gölgeleri ve göz parlamasını neredeyse ortadan kaldırır, bu tür atışlar duvara monte edilen projektörlerden, duvara yakın tavandan veya aşağıya doğru uzanan bir masadan görülür. Ultra kısa mesafeli projeksiyon, projektörden ekrana 0 ila 4 feet arası bir mesafeyi ifade eder.

Görüntü Konumu ve Ayarı

Görüntü hizalamasını basit bir şekilde kontrol etmenizi sağlayan bir projektör, projektörünüzü zahmetsizce kullanır.
Manuel ayarlama yalnızca birkaç adım gerektirir. Projektör üzerinde fiziksel bir ayar düğmesi veya kaydırıcı bulunması, ayarlarınızı değiştirmek için menüye gitmenizi engeller. Otomatik ayarlama, herhangi bir kullanıcı kontrolüne gerek kalmadan anında hizalamaya olanak tanıyan daha büyük bir avantajdır. Çoğu projektör bir dereceye kadar ayarlanabilirliğe sahiptir, ancak bazıları diğerlerinden daha ileridir. Yansıtılan görüntünüzü yerleştirmenin bazı yöntemleri şunlardır:
Yatay ve Dikey Kilittaşı Düzeltme
Bir projektör doğrudan ekranın önünde ortalanmadığında ancak ona doğru eğildiğinde veya açılı olduğunda, ortaya çıkan görüntü trapez şeklinde bir şekle çarpılacaktır. Ancak, görüntü biçimlendirme düzeltmesi bunu düzeltir, böylece resim mükemmel şekilde dikdörtgen olur. Bu manuel veya otomatik olarak yapılabilir.
Otomatik trapezoid düzeltme ile, projektör bir düğmeye dokunarak bozuk görüntüyü otomatik olarak algılar ve düzeltir. Dikey bir ekran yerleşimi düzeltmesi görüntünün üstündeki veya altındaki bozulmayı, yatay bir ekran yerleşimi düzeltmesi de sol veya sağ taraftaki bozulmayı hizalar.
Lens Kaydırma
Mercek kaydırma, tek tip netleme ile mükemmel, düz kenarlı görüntü sağlamak için merceğin projektör içinde dikey ve / veya yatay hareket etmesini sağlar. Bu, çözünürlük kaybı olmadan projektör için daha esnek kurulum ve yerleştirme seçeneklerine izin verir. Dikey mercek kaydırma, projektörün görüntüyü yukarı ve aşağı hareket ettirmesini sağlar ve yatay mercek kaydırma, merceğin yan yana hareket etmesini sağlar.
Ekran yerleşimi düzeltmesi gibi, lens kaydırma da görüntünün bozulmasını düzeltir. Bununla birlikte, lens kaydırmanın görüntünün kalitesinde bir kaybı yoktur, çünkü düzeltme için görüntünün kendisinin değiştirilmesinden ziyade lensin ayarlamayı dikkate alan fiziksel bir hareketi vardır.
Ekrana Sığdır
Ekrana Sığdırma, tek bir düğmeye dokunarak doğru ekran boyutunu, ekran yerleşimini ve odağı sezgisel olarak ayarlayan otomatik algılama özelliğine sahip hızlı kurulum işlevidir. Ekrana Sığdır, görüntülerin şeklini ve konumunu ekrana tam olarak sığacak şekilde otomatik olarak düzeltmek için projektörün önünde bulunan bir sensör kullanır.
Yakınlaştırma
Optik yakınlaştırma lensin bir işlevidir ve görüntüyü bozulma veya görüntü kalitesi kaybı olmadan optik olarak artırmanıza izin verirken, optik yakınlaştırmayı simüle eden dijital yakınlaştırma, görüntünün bir bölümünü büyütmenize olanak tanıyan projektörün bir işlevidir.
Opsiyonel Lensler
Bazı projektörlerde değiştirilebilir lensler bulunur. bir projektör isteğe bağlı lenslere izin veriyorsa, projektörü ekrana göre nereye yerleştirebileceğiniz konusunda daha fazla esnekliğe sahip olursunuz. Objektif seçenekleri, kullanıcıların çevreleri için en uygun motorlu objektifi seçmelerine olanak tanır ve hızlı serbest bırakma kolu kolay objektif değişimine olanak tanır. İsteğe bağlı lensleri kullanarak, projektörler yakın ve uzak projeksiyon mesafelerini idare edebilir.

Bir Ağ Üzerinden Projeksiyon
İçerik, toplantılar, sunumlar ve dijital tabela uygulamaları için bir bilgisayardan ağ üzerinden bir projektöre iletilebilir. Easy MP Network Projector yazılımını kullanarak şunları yapabilirsiniz:

Profesyonel Projeksiyonun Gelişmiş Özellikleri

Bölünmüş ekran
Ortak toplantılar, sınıflar ve video konferans için mükemmel olan bölünmüş ekran, iki ila dört görüntüden oluşan birden fazla formattaki içeriği aynı anda tek bir ekranda görüntülemenizi sağlar.
DICOM
Tıpta Dijital Görüntüleme ve İletişim (DICOM), X-ışınları gibi gelişmiş tıbbi görüntüler için mükemmel ve doğru ton üretimi sağlar.
Kenar Karıştırma
Çakışmaların meydana geldiği yerlerde parlak noktalar olmadan görüntüleri üst üste çıkarmak için birden fazla projektör kullanın. Bu özelliğe sahip projektörler sanat galerileri, dijital tabelalar, video duvarları, komuta merkezleri ve sahneler için idealdir.
DCDi
DCDi (Yönlü Korelasyon Deinterlacing), video içeriğinin titreşimini gidererek, dekompresyondan kaynaklanan gürültüyü azaltarak ve netliği artırarak film üretimini geliştiren bir video yonga setidir.
360 Derece Projeksiyon
360 derece projeksiyon ile, projektörü 360 derecelik bir yarıçap içindeki herhangi bir konumdan kurarak, her açıdan yansıtabilirsiniz.
Güvenilirlik ve projektörünüzü çalıştırma maliyeti bir ana faktöre bağlıdır: lamba bakımı.
Filtreler lamba bakımının önemli bir parçasıdır. Projektörünüzün lambasını ve motorunu toz birikmesine karşı korur, güvenilir bir şekilde çalışmaya devam eder ve bakımı kolaylaştırır. Bazı projektörler "filtresiz" olduğunu iddia ediyor. Bu projektörlerin değiştirecek filtreleri olmamasına rağmen, lambayı toz ve nem gibi dış çevre elemanlarından korumak için bir yöntem de yoktur, bu da lambanın ömrünü büyük ölçüde etkiler. Uzun lamba ömrüne sahip bir projektör arayın - en az 3.000 saat tercih edilir ve yaklaşık 5.000 saat tipiktir.
Son olarak, projektörünüzde bir şeyler ters giderse, hızlı bir şekilde tamir edebileceğinizden emin olmak istersiniz. Düşündüğünüz projektör için mevcut servis ve desteğe baktığınızdan emin olun. Telefonda bir destek temsilcisi alabilmeniz veya bir sorun olması durumunda makinenizi hızlı bir şekilde değiştirebilmeniz gerekir. Servis ve destek, özellikle kritik görevlerde projektör maliyet karşılaştırmalarını yepyeni bir ışığa çıkarır.
submitted by teknolojim to u/teknolojim [link] [comments]

Yaşanan Anlam Karmaşaları Üzerine

Çok sık rast geldiğim, Agnostisizm/Ateizm kavramlarının yanlış anlaşılması üzerine kendime müsait bir zamanımda yazmak üzerine söz verdiğim bir yazı yazayım bari. Yapılması gereken bir sürü işim var, bu yüzden bundan daha iyi bir zaman var olamaz😂
İlk önce dil benim için ne anlam ifade ediyor ile başlayayım. Dile herhangi bir kutsallık atfedilmesine karşıyım. Dil kendi başına bir olgudan ziyade, insanların iletişim için kullandıkları bir araç. Ne demek bu? Hadi her şeyi Türkçeleştirelim, "script" yerine "betik", "hostes" yerine "gökkonuksal uçansal avrat" (hikayesi gerçek değildir muhtemelen, teşbihte hata olmaz) kullanalım diyenlere karşı olmak. Eğer insanlar o kelimelerle anlaşabiliyorlarsa çok kurcalamamak lazım, bizim dile karşı bir sorumluluğumuz yok.
Ama iletişimi zayıflatıyorsa orada bir problem başlar. Dilin bazı kuralları vardır, bu kurallar ile eski terimlerden yeni terimler üretilebilir. Bu kuralları yok sayarak, kurallar çerçevesinde oluşması gereken terimlere farklı anlamlar yüklersek karışıklık başlar. İlk başta zararsız görünse bile, bunlar biriktikçe sıkıntı büyür. Bunun yanında, üretilebilecek terimlerin kapsayacağı anlam kümesine erişimimiz kısıtlanır ki bu daha büyük bir problemdir.
Ne diyon la burada diyenler için, sabır, daha yeni başlıyoruz. Garip bir şekilde, tüm dünya genelinde (en azından Amerika'yı biliyorum ben, orada öyleyse dünyada öyledir😉) bilmeye ve inanmaya ait terimler karıştırılıyor. Burada taş agnostiklere gelecek, ona göre devam edin😁
İlk terim, Teizm. En hemfikir olunan terim bu olsa gerek. Bir çok terim gibi Yunanca'dan (eskisi, belki Latince bile olabilir) geçmiştir. Tanrı veya tanrılar manasına gelen theos/theoi kelimelerinden türetilmiş, çokta eski olmayan bir tarihte (17. yy) kullanılmaya başlanmıştır. Bir tanrıya inanmak manasına gelir. Yanlış anlaşılmasın, bir tanrıya inanmak gerek ve yeter şarttır. Peki ben üç tanrıya inanıyorum, ne olacak bana? Bir tanrıya inanma şartını yerine getirdiğin sürece teistsindir, toplamda kaç tanrıya inandığının bir önemi yok. Ha, teizm'in alt kümesi olan poli-teistte olursun ama nihayetinde genel özeli kapsar.
İkinci terim Ateizm. Bunun tarihi çok daha eski, milattan öncelere gidiyor. Yunanlılar, tanrılarına inanmayanlara derlermiş. Hatta Sokrates'e yapılan suçlamalardan biri. A-teist olanlara yani teist olmayanlara denir. Ha, nasıl yani, ne demek? Ateist, a (olumsuzluk, zıtlık değil) takısını almış teist kelimesinden meydana gelmiştir. Mesela anormal, normal olmayan her şey için kullanılabiliyorsa, apolitik, politik olmayanlara deniyorsa, ateist, teist olmayanlara denir. Üzgünüm, eğer spesifik bir tanrının var olduğuna aktif olarak inanmıyorsanız ateistsinizdir, kaçış yok. Hatırlarsınız, AUA' (A birleşim A'nın değili) her zaman 1'e eşittir, bu ikisi bütün durumları kapsar. (Teist) + (teist olmayan), ilgili bütün durumları kapsamaktadır.
Peki ben tanrı kesin yoktur demiyorum, sadece aktif olarak tanrı var demiyorum, o zaman ne olacam? Ateist olacaksın arkadaş, yapılacak bir şey yok. Teizm'deki gibi alt kümelere sahip ateizm, onlardan birini seçebilirsin. Her ne kadar sonsuz'u kümelendirmek (değil olduğu için, teizm gibi sınırlı bir alanı kapsamıyor) mümkün olmasa da, çok kullanılan sınıflandırmalar var. Pozitif (güçlü) ateist tanrının varlığını aktif olarak reddeder, tanrı yoktur der. İnsanların ateizm'den anladıkları genellikle bu grup. Negatif (zayıf) ateizm ise tanrının varlığını reddetmez, sadece inanmak için bir sebebinin var olmadığını söyler. Bir kişi bazı tanrılar için güçlü, bazıları içinse zayıf olabilir. Mesela ben, İslam/Hristiyanlık/Yahudilik tanrısına karşı pozitif bir ateistim, Mısıİskandinav/Hint mitolojilerindeki tanrılara karşı negatif. Neden, en büyük etken bu mitolojilerdeki tanrıları reddedecek kadar mitolojilerine hakim değilim. Ayrıca sonsuz olmayan tanrılar daha var olabilir geliyor, kesin yoklar diyemiyorum. Elbetteki olmadıklarına neredeyse eminim, pozitifin kıyısındayım ama varlıkları mümkün değil demem için eşiği geçemedim daha.
Sen az önce Agnostisizm'i anlattın diyecekler için, hayır daha oraya geliyoruz. Teizm ve ateizm inanmakla bağlantılı kavramlar. Bir tanrıya inanıyor musun sorusuna verilecek iki cevap var. Evet, teistim yada hayır, ateistim. Agnostisizm bilmeye dayalı bir kavram, nasıl bilgiye erişilebilir sorusuna verilen cevap.
Yine olumludan başlayalım. Gnostisizm, bilgiye ilham ile ulaşılabilir ve ulaşmanın tek yolu ilhamdır demek. İslam sufileri bu konudaki en bilinen örneklerdendir muhtemelen. İbn-i Arabi yada Mevlana gibi düşünürler bu gruba girerler. Hatta Kur'an ile bile hakikatin bulunamayacağını, ancak meditasyon (zikir-şeyh biraz ibadet çokça rabıta) ile mutlak hakikate (İlahi Aşk, Nefs-i Kâmile, Fenafillah ne derseniz artık) ulaşılacağını iddia ederler. İslam için olduğu gibi diğer dinlerde de benzer öğretiler vardır. Hatta Budizm İslam tasavvufunun babası olarak kabul edilir çokça kesim tarafından.
Agnostisizm'i anladık herhalde. Gnostik olmayanlara denir. Muhtemelen inancımızdan bağımsız olarak bir çoğumuz agnostiğiz.
Şimdi karşılaştıralım, agnostik ve ateist ne demek. Şişman ve güzel gibi, birbirinin tamamlayıcısı olmayan kavramlar. Bir kişi şişman ve güzel olabilir, şişman olması, bize güzelliği hakkında fikir verse bile, kesin bir şey söylemeyecektir.
Gnostik teist Arada karşılaştığımız, genellikle tasavvuf yolunu tercih eden kişiler, mevcutlar, bende zamanında bunlardan biriydim.
Agnostik teist Mustafa İslamoğlu, Yaşar Nuri Öztürk gibi ilhamın bilginin kaynağı olamayacağını savunan kişiler, gnostik teistten burayı ziyarete geldiğim oldu bir dönem. Her ne kadar Kur'an ilhamdır ve bilginin kaynağıdır deseler bile (ki işi çok karıştırıyor) ben onları bu gruba koymayı uygun buluyorum.
Gnostik ateist Karşılaşılması en zor kombinasyon bu herhalde, Buddha gibi kişiler, tanrı tanımınıza bağlı olarak, örnek verilebilir ama günümüzde pek örneği bulunmamakta, yada ben görmüyorum. Bu gruptan hiç olamadım, ikna edilebilirsem denemeyi isterim🤣
Agnostik ateist İlham bilgi kaynağı olamaz diyen ateistler. Çoğumuz bu gruba dahiliz, en son bende bu grupta karar kılmıştım.
Agnostisizm'i neden emin olmayan manasında kullanmamalıyız peki? Öncelikle, çünkü değil. Kendi ifade ettiği bir anlam var. Sonra dil artık eskisi kadar geniş bir anlam yelpazesini kapsayamıyor. Evet, insanların çoğunluğu bunu böyle kullanıyor ama dilin kurallarına bağlı kaldığımız zaman büyük bir problemle karşılaşıyoruz, gnostisizm'i nerede ve nasıl kullanacağız? Agnostisizm'in şimdiki anlamı boşa düşmüş olacak, yeni bir terim üretme ihtiyacına gireceğiz. Bu yüzden, kutsal olmamasına rağmen, toplum alışkanlığıyla olan mücadelesini bu seferlik dil kazanmalı.
submitted by flyofthekings to AteistTurk [link] [comments]

Radikal hayvan severler ve saldırgan sokak köpekleri

Merhabalar,
Bildiğiniz gibi ülkemizde radikalleşmiş hayvan sever toplulukları var. Bu kişiler genellikle köpekler üzerinden diğer insanlara karşı vahşi saldırılarda bulunuyorlar. İletişime geçmiyorlar, insanlara bağırıyor ve bazen saldırıyorlar. Besledikleri köpekler de taki birisi ölene kadar toplatılmıyor.
Sokak köpekleri tehlikelidir ve bölgeseldir. Aksini iddia edenler B.M raporunu okuduktan sonra yorum yapsın. Bu kişilere ve besledikleri etrafa saldıran sokak köpeklerine çözüm olarak ne yapabiliriz?
Belediyeler sokak köpeklerini toplar mı? Biber gazı uzaklaştırma için yeterli midir?
submitted by Kediler55 to Turkey [link] [comments]

Faşizm ve Monarşi Türleri Üzerine

Faşizm ve monarşinin değişik türleri vardır bunlar dünyanın çeşitli dönemlerinde çıkmış ve uygulanmış yönetim biçimleridir.
-MONARŞİ-
Monarşi kendi içinde kabaca ikiye ayrılır elbette bu dallar içeri doğru açılırlar fakat kabaca 2 dalı vardır
•Antik Monarşi
Tüm toplumlar, tarihlerinin şu veya bu evresinde monarşiyi yaşamış ve ona kutsal bir nitelik vermiştir. Her eylemin bir ayin görünümüne büründüğü kalıcı bir dini ortam içinde yaşanılan bir dünyada, kral, ancak tanrının (İbranilerde) veya tanrıların seçtiği bir kişi, hatta mısır firavunları gibi tanrının kendisi de olabilirdi. Monarşilerin bu ağırlıklı dini niteliği bu yönetim biçiminin ortadan kalkmasından sonra bile varlığını korudu: Mesela, Atina'da demokratik dönem içinde, yargıç kral, sitenin tüm dini hayatını denetimi altında tutuyordu. Tanrılar ve insanlar arasında aracılık görevini üstlenen hükümdar, kendisini destekleyenlerin ve iktidarını kabul ettirmek için gerekli olan kişilerin gücünün, kendi iktidarını sınırladığını görüyordu. Mısır'da kral, defalarca rahiplerin engellemesiyle karşılaştı ve onlarla uzlaşmak zorunda kaldı; yine mikenai dönemi Yunanistan'ında krallık gücü, ayrıntılı ve bürokratik bir saray yönetimine dayanıyordu. Kral, aynı zamanda ordunun başıydı ve savaşlarda kendine eşlik eden savaşçılar sınıfını göz önünde bulundurmak zorundaydı. Monarşilerin en mutlak nitelik kazandığı ve en uzun süre varlığını koruduğu bölgeler, tarımın sulamaya dayandığı ve karmaşık bir örgütlenme gerektirdiğiyerlerdi (NilVadisi ve mezopotamya deltası). Atina, Sparta veya Roma gibi başka yerlerde, oligarşi kısa süre içinde kralın yetkisi yerine kendi yetkisini kabul ettirdi. Bununla birlikte, İskender'in fethi sonucunda, Yunanistan'da doğu monarşilerinin kutsal niteliğinden geniş ölçüde esinlenen bir monarşi türü ortaya çıktı.
•Modern Monarşi
Kıta Avrupası'nda monarşi, Fransız İhtilali'ne kadar sürmüştür. 1789 Fransız İhtilalinden günümüze kadar olan süreçte modern devlet anlayışının ikinci aşaması yaşanmıştır. Bu aşamada egemenlik topluma verilmiştir. Egemenliğin yetkilerinin sınırlı olarak kullanılması gerektiğinin düşünülmesi gibi gelişmelerin yaşanmasının ardından, mutlak egemenlikten farklı olarak sınırlı bir egemenlik ortaya çıkmıştır. Egemenliğin sınırlandırıldığı dönemin siyasal iktidar tipi ulus devlet olmuştur. Rönesans'ın etkisiyle 16. yy başlarından itibaren toplumların sosyal, ekonomik ve kültürel ölçüleri değişikliğe uğramaya başlamıştır. Bu dönemde kent uygarlığının gelişmesi ve açık ekonomi düzenine geçilmesiyle sermaye, ulusal alanda ağırlığını daha fazla duyurmuştu. Burjuvazi sınıfı, niteliğini değiştirme ve üretken bir sınıf olma yolunda ilerlemekteydi. Ticarete ve el sanatlarına dayalı sermaye, giderek artış göstermekteydi. Ticaret burjuvazisinin korunması gerektiğini düşünen dönemin kralları, ticareti içte ve dışta korumaya yönelik önlemler alma yoluna girdiler. Ekonomiye egemen olan burjuvazi sınıfı, tüm yetkilerin kralda toplanmasıyla kazancını her bakımdan garantiye alabilecekleri düşüncesini taşımaktaydılar. Ayrıca kilise de kralın yönetimine girdi ve yönetimdeki ağırlığı ciddi oranda bir kayba uğramış oldu. Burada krallığın burjuvazi sınıfıyla kolaylıkla uyuşmasının bir nedeni de soylularla olan ve kökleri tarihte çok eskilere dayanan bir anlaşmazlık içinde oluşlarıdır. Krallar ve soylular tüm tarih boyunca birbirlerinin yetkilerini sınırlandırmak için uğraş vermişlerdir. Bu iki taraf arasındaki çatışmanın bir örneği de Magna Carta olarak gösterilebilir. "Özgürlük" terimi burjuvazi sınıfının temel statüsü haline gelecektir. Yeni dönem hukuku, genellik ve kesinlik karakterine sahip "modern" bir hukuk olacaktır. Niccolò Machiavelli'ye göre; ahlakın kökenini toplum oluşturmaktadır. İnsanı evrensel bencil olarak tanımlamaktadır. Prensi ahlak dışı tutar ve toplumda düzeni sağlayacağına inanır. Ahlakın temel ilkesinin sevgi olduğu görüşündedir. Din, birleştirici olmalıdır. Bunun için de din, devlete bağlı durumda olmalıdır. Machiavelli, bu şekilde laikliği gerçekleştirmiş olur. Jean Bodin ise, vicdan özgürlüğünü savunur. Machiavelli ile ortak yönleri; dinsel hoşgörüyü ülkenin düzeni için bir araç olarak görüyor oluşudur. Bodin'e göre kral, Tanrının vekili konumundadır ve gücünü ondan alır. Farklı dinlerde insanların birbirlerine hoşgörüyle yaklaşımında din birliğinin sağlanabileceği görüşündedir. Thomas Hobbes da Machiavelli gibi kiliseyi devlete bağımlı kılar. Aslında hepsinin amacı; barış ve birliğin korunmasıdır. Fakat bu amaca, Bodin hoşgörüyle ulaşmayı amaçlarken Machiavelli ve Hobbes toplumu güderek ve zor kullanılarak bu ulaşmayı amaçlar. Üç düşünürün de benimseyip savunduğu yönetim biçimi mutlak egemenliktir. Üçü de görüşlerinde objektif ve tarihsel bir metot kullanmıştır.
Günümüzde monarşi ile yönetilen ülkelere:
▪︎Birleşik Krallık ▪︎Norveç ▪︎İsveç ▪︎Hollanda ▪︎Belçika ▪︎İspanya ▪︎Fas ▪︎Suudi Arabistan Krallığı ▪︎Omman Krallığı ▪︎Japonya Gibi ülkeker örnek gösterilebilir
-FAŞİZM-
Faşizm, ilk olarak İtalya'da Benito Mussolini tarafından oluşturulan, otoriter devlet üzerine kurulu bir radikal milliyetçi siyasi ideolojidir. İlkeleri ve öğretileri La dottrina del fascismo adı altında Giovanni Gentile tarafından yazılmıştır. Benito Mussolini'nin kurucusu olduğu Ulusal Faşist Parti'nin İtalya'da iktidara gelmesinin ardından, birçok milliyetçi ideolojiye örnek oldu. Benito Mussolini'nin sistemini örnek alarak doğan nasyonal sosyalizm ve falanjizm gibi akımlarla beraber faşizm iyice güçlenen bir ideoloji olmuştur.
İtalya'da kurulan ideolojinin orijinal versiyonu için İtalyan faşizmi sayfasına bakınız.
Milliyetçi işçi hareketlerinden ilham alan ilk faşist hareketler, İtalya'da I. Dünya Savaşı sıralarında; sol fikirleri, sağcı ve milliyetçi unsurlarla birleştirerek; komünizme, marksist sosyalizme, liberalizme, demokrasiye ve geleneksel sağcı muhafazakârlığa karşı olarak ortaya çıkmıştır. Faşizm, geleneksel siyasal yelpazede genelde aşırı sağa konulsa da, siyaset bilimciler tarafından bu tanımın yeterli olmadığı tartışılmıştır. Faşistler kendi uluslarını, ulusal camianın kitlesel seferberliğini teşvik eden totaliter bir devlet yoluyla bütünleştirmeyi amaçlarlar ve faşist ideolojiye uygun ilkelerle birlikte ulusu örgütlemeyi hedefleyen devrimci siyasal harekete önayak olan bir öncü partiye sahip olmayla nitelenirler. Liberalizme, demokrasiye, marksist sosyalizme ve komünizme muhalif faşist hareketler; devlete ihtiram, güçlü bir lidere bağlılık ve aşırı milliyetçilik ile militarizme verilen önem gibi ortak özelliklere sahiptir. Faşizm, siyasal şiddeti, savaşı ve emperyalizmi; ulusal ihyaya ulaşmak için bir araç olarak görür ve güçlü ulusların, daha güçsüz ulusların yerine geçerek topraklarını genişletmeye hakkı olduğunu ileri sürer. Faşizmi bir dünya görüşü olarak benimseyen İtalyan lider Benito Mussolini'nin 1922'de İtalya'da iktidara gelmesinin ardından, onun iktidarı döneminde, İtalya'da resmi ideoloji olarak yürütülmüştür. Kısa süre içerisinde genel anlamıyla baskıcı, otoriter rejim anlayışını betimler bir nitelemeye dönüşmüş ve nasyonal sosyalizm başta olmak üzere, anti-demokratik ve otoriter ideoloji ve yönetim sistemlerinin tamamına halk tarafından verilen genel bir isim halini almıştır. Kavramın kökeni Antik Roma yöneticilerinin geniş hükûmet yetkisini sembolize eden, ucunda balta bulunan bir çubuk demetinin adı olan Latince fasces sözcüğünden ileri gelir. Aynı simge daha sonraları Fransız Devrimi sırasında Aydınlanma anlamında, halkın elindeki devlet gücünü temsil etmek üzere kullanılmıştır. Söz konusu sembol birtakım değişikliklerle 1926 yılından itibaren İtalya'nın resmi devlet sembolü olmuştur. Sembolün üçlü anlamı, yani devlet gücü, halk mülkiyeti ve birliktelik Mussolini'nin propagandasında kullanılmıştır. Faşizm, baskıcı rejimleri tanımlamak için kullanılan genel bir terim olmadan önce, asıl olarak İtalyan milliyetçiliğini temsil eden bir ideoloji olarak ortaya atılmıştır. Ancak kendisiyle eş zamanlı olarak ortaya çıkan nasyonal sosyalizm ve falanjizm gibi akımlar da amaç ve uygulamalar bakımından bir İtalyan ideolojisi olan faşizme yakın oldukları için faşizme bağlı siyasî hareketler olarak tanınmışlardır. Aşırı milliyetçi ve anti-komünist bir hareketin İtalya dışında "faşist" olarak nitelenmesinin ilk örneği Avusturya'da görülmüştür. Avusturyalı anti-komünist aşırı milliyetçilerin ideolojisi Avusturya faşizmi (Austrofaschismus) olarak isimlendirilmiştir. Aynı zamanda, Almanya'da komünistler, nasyonal sosyalistleri kendi propagandaları gereğince "faşistler" (die Faschisten) olarak isimlendirmişlerdi. Bir rejimin faşist olarak nitelendirilebilmesi için, o rejimin ideolojisinin milliyetçi olması ve milletin varlık ve çıkarlarını her şeyin üstünde tutması gereklidir. Bu yönüyle halkçılığı da içermeli ve sadece zenginlerin veya işçilerin değil, milletin bütün fertlerinin refahını sağlamayı hedeflemelidir. Bu hedefe ulaşmak için ise ekonomi üzerinde sıkı bir devlet kontrolü uygulamak, işçi ücretlerinin yeterli olmasını sağlamak, keyfi işten çıkarmaları önlemek, hayat pahalılığının önüne geçmek için fiyat kontrolü uygulamak gibi önlemler uygulamak faşizmin politikalarındandır. Faşizm, sınıflar arasındaki çelişkileri ortadan kaldırmayı öngörür. Bu yönde devlet eliyle korporatif sendikalar kurulur ve işçi ile işveren arasında anlaşma sağlanır. Toplumdaki yoksul ve orta sınıfın ihtiyaçları devlet tarafından karşılanır; örneğin Almanya'da çıkan toprak yasasıyla köylülerin topraklarının ipotek yoluyla ellerinden alınmasının önüne geçilmiş ve fırsatçı sermayenin köylüyü sömürmesi engellenmiştir. Faşizmin amacı bir toplumu birlik-beraberlik, ulusal değerler, tarih bilinci, vatan-bayrak-devlet üçlemesi, halkçılık ve devletçilik gibi anlayışların altında bütünleştirmektir. Saldırgan milliyetçi olmakla birlikte -özellikle de nasyonal sosyalizmde- ırkçı boyutlara varabilmektedir. Milliyetçi veya ırkçı fikirlerin benimsenmesi ülkelere göre değişmektedir; örneğin İtalyan faşizminde "İtalyan vatandaşlığı" kavramı ön plandayken, Alman nasyonal sosyalizminde ise "Alman kanı taşıma" düşüncesi ön plandadır. Mussolini'nin doktrininde vatandaşlık kavramı vurgulanırken, Hitler'in doktrininde ise kan bağı vurgulanmaktadır. İtalyan faşizmi milliyetçidir, Alman nasyonal sosyalizmi ise ırkçıdır. Faşist yönetimlerin başa geçmesi Almanya'da demokrasiyle, İtalya'da hükümdarı tehdit etmekle (Roma'ya Yürüyüş), İspanya'da ise iç savaşın kazanılmasıyla gerçekleşmiştir. Tarihe baskıcı rejimler olarak geçen bu yönetimler, o yıllarda mevcut oldukları ülke halkının çoğu tarafından, özellikle de Almanya'da desteklenmişlerdir. 1922'de Benito Mussolini İtalya Kralı tarafından başbakan olarak atanmış, 1924 seçimleri sonucunda ise % 61.3 oy alarak Faşist Parti'nin iktidarda kalması kesinleşmiştir. Adolf Hitler Ocak 1933'te Almanya Cumhurbaşkanı tarafından şansölye (başbakan) olarak görevlendirilmiş, Mart 1933'te yapılan seçimlerin sonucunda Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi % 43.9 oy alarak iktidarda kalmıştır. II. Dünya Savaşı'nın sonunda -İspanya'daki hariç- faşist yönetimler devrilmiştir.
•Faşizm'in Özellikleri
İdeoloji ve amaçlar
Faşizmde toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir tek ideoloji bağlayıcı olarak ilan edilir. Gerek devlet gerekse de iktidarın dünya görüşüne göre ve lider ilkesine göre örgütlenir ve belirlenir. Basın ve yayın kuruluşlarının mevcut ideolojiye göre yayınlar yapması zorlanır. Hakim görüşe zıt düşünceler ve muhalif seslerin çıkması çeşitli baskı unsurlarıyla önlenir. Aykırı yayın yapanlar sansürlenir, kapatılır veya başka türlü yollarla engellenmeye çalışılır. Böylece hakim düşüncenin karşısına farklı düşüncelerin çıkmasının önüne geçilmiş olunur ve tek tip düşünce, toplumda baskın hale getirilir. Faşizmin boyutu, bu koşulların ne kadarının somut olarak uygulamaya geçirildiğiyle doğru orantılıdır.
Lider ilkesi: Bu ilkeye göre toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir tek ideoloji bağlayıcı olarak ilan edilir. Gerek devlet gerekse de yönetim dünya görüşüne göre ve lider ilkesine göre örgütlenir ve belirlenir. Aynı şekilde işletmelerde de patron ve işçi arasında işletme yöneticisinin iktidarına dayalı bir ilişki kabul edilir.
Milliyetçilik ve vatanseverlik: 19. yüzyıl boyunca yükselen milliyetçilik 20. yüzyılda çeşitli ve aşırı boyutlara varmıştı. Faşizmde milliyetçilik en ön plandadır ve temel ideolojidir. Vatanseverlik ve millî değerler her fırsatta vurgulanmaktadır.
Antisemitizm ve ırkçılık: İtalyan faşizminin özünde ırkçılık yoktur, milliyetçilik ve vatanseverlik vardır. Fakat Alman nasyonal sosyalizminde ise katı bir ırkçılık mevcuttur.
Popülizm, anti-komünizm ve anti-liberalizm: İtalyan faşizmi ve nasyonal sosyalizmde popülizm ön plandadır. Liberalizm tümüyle veya zararlı yönleriyle reddedilir. Korporatif ekonomi uygulamaya konur. Komünizm, faşizmin düşman ideolojisi kabul edilir. Bunun nedeni komünizmin faşizme ideolojik olarak ters düşmesidir.
Hukukun işlevselleştirilmesi.
Rejim karşıtlarının ve aşağı görülen halk gruplarının idam edilmeleri ve/veya öldürülmelerinin haklı görülmesi ve bir devlet politikası olarak yürütülmesi.
Bir ulusa, kültüre ya da “ırka” üye insanların toplumun geri kalanı üzerinde üstün oldukları iddiası. Bu yaklaşım aynı zamanda lider ilkesinde de ifadesini bulur. Belli bir kişi diğer herkesten ve topluluktan daha isabetli kararları alabilir durumdadır.
Otoriter iktidar biçimleri ve sıklıkla totaliter bir sistem. Totalitarizm Alman ve İtalyan faşizmlerinde ön plandayken, Avusturya faşizmi ve falanjizmde vurgulu değildir.
Sosyal Darwinizm: Daha çok nasyonal sosyalizmde görülür. En iyinin ayıklanması ve egemenliğine dayalı toplum anlayışı. Yani ari ırk, başka bir deyişle üstün ırk kavramının devlet yapısında ve toplumsal yapıda etkili olmasıdır.
Karşıtlar
Komünizm: Özellikle Sovyet Devrimi ve komünizmin Avrupa’ya yayılacağı korkusu faşist liderler tarafından sıklıkla liberal ve muhafazakâr gruplarla ittifak kurmak üzere dile getirilmiştir.
Liberalizm: Batılı ülkelerin sistemi liberalizm bir tehdit olarak algılanmıştır. Liberalizmin bireysel özgürlük anlayışı, faşizmin görüşü ile taban tabana zıttır. Faşizm bireylerin tamamen devlete bağlı ve devletin kontrolü altında olmasından yanadır. Ayrıca liberalizmin ortaya attığı kapitalizmi modeli reddedilir, ve kapitalizmin ortadan kaldırılmadığı orta yol korporatizm desteklenir.
Demokrasi: Demokrasi; çoğulculuk düşünceleri ile, devlet, ekonomi ve özel mülkiyet arasındaki ayrımda faşizmi önemli bir düşman olarak görür.
Muhafazakârlık: Faşist hareketler sıklıkla muhafazakâr özellikler taşısalar da kendilerini devrimci olarak gören faşistler muhafazakârlarda laik vitalizmin ve “yeni insan” düşüncesinin düşmanlarını görürler.
Şekilsel ve örgütsel özellikler
Devlet içinde ve yanında başka bir devlet olan silahlı gizli servisin merkezi önemi. Kendi taraftarlarının gözetim altında tutulması.
Militarizm: Ekonomik hayat da dâhil olmak üzere toplumsal hayatın militarize edilmesi. Militer kitle yürüyüşleri ve büyük gösteriler faşizmin en önemli görünüşleridir.
Bilimlerin taraflılık yasasının egemenliği altına alınması.
Kitle seferberliği, parti propagandası yoluyla toplumsal alanın ve kitle iletişim araçlarının tekelleşmesi çabası.
Toplumun sürekli kışkırtılması, devrimci ilan edilen konular lehine zorunlu coşkunluk.
Kolektivizm: Halkın kitle olarak anlaşılması. Mussolini’nin stato totalitario kavramından beri faşist anlayış özel yaşama kadar toplumsal hayatın her alanında hak iddia eder. Aile, çocuklarla halk birliğine katkı yapacak olan davadaşlık birliği olarak düşünülür.
Pasifizmin aşağılanması. Bunun yerine hareket adı altında militarizmin ve savaşın yüceltilmesi.
Politik karşıtın ortadan kaldırılması eğilimi. Faşizme göre karşıt düşmandır ve bir an önce yok edilmelidir. Bu söylem esas olarak kitlelerin faşist yönetime örgütlenmesi amacıyla kullanılır.
Parti milisleri. Paramiliter çeteler.
Estetikleştirme ve mistikleştirme. Özellikle ulusun kendi tarihine yönelik mistikleştirilmiş bir algı.
Yiğitliğe, kahramanlığa ve savaşçılığa vurgu. Ataerkil yapıların yüceltilmesi.
Gençliğin vurgulanması. Gençliğin dinamizminin savaş taraftarlığıyla ilişkilendirilmesi.
Kimi ülkelerde bir yandan monarşi ve ruhban sınıf önderliğine yönelik vurgu, ama diğer yandan dini unsurların yerini alan ilerleme ve teknoloji inancı.
Bu özellikler bazen milliyetçilik, militarizm ve şovenizmden oluşan "Üç Sütun Modeli" ile özetlenir. Ancak bu bir yandan da faşist ideolojilerin başka temel özelliklerinin göz ardı edilmesine yol açan bir indirgeme olarak eleştirilir. Faşist hareketler yaklaşık olarak bütün Avrupa ülkelerinde ve birçok Latin Amerika ülkesinde bulunur. İspanya İç Savaşı’nda (1936-1939) Francisco Franco yönetimindeki falanjlar İtalya ve Almanya desteği sonucu iktidara gelmişler ve 1975’e kadar iktidarlarını devam ettirmişlerdir. Portekiz'de António de Oliveira Salazar Estado Novo ile faşist bir rejim kurmuştur. Avusturya’da Almanya’yla birleşmeye karşı çıkan Avusturya faşizmi rejimi kurulmuştur. II. Dünya Savaşı sırasında Almanya Hırvatistan’daki Almanya Rejimi gibi birçok faşist harekete yardım etmiştir.
Ekonomi
Hem liberalizmi hem de komünizmi reddeden bir doktrin olan faşizmin ekonomi politikası korporatizm isimli sistemdir. Korporatizm, toplumu organizmacı bir gözle görmenin bir sonucu olarak her kesimin tüm faaliyetlerinin amacını dayanışma ve ortak çıkara indirgeyen politik bir yaklaşımdır. Tahmin edileceği gibi burada farklı kesimlerin farklılıkları ancak ortak çıkar ya da devletin faydası ekseninde okunduğu müddetçe yaşayabilir. En tipik örneği Mussolini dönemi İtalya uygulamasıdır. Korporatif ekonomi ile İtalya'daki işsizlik azalmış ve millî gelir yükselmiştir. İşçi ile işveren, emek ile sermaye gibi arasında sorunların bulunduğu ekonomik tarafların ve toplumsal sınıfların arasındaki problemleri faşist devlet uzlaşma yoluyla çözmeye çalışır. Örneğin İtalya'da devlet tarafından kurulan ve Faşist Parti'ye bağlı olan sendikalar yoluyla İtalyan emekçilerinin hakları savunulmuş ve sermayenin işçi sınıfını ezmesinin önüne geçilmiştir. Sermaye sahiplerinin toprak ağalığı yapması yasaklanarak her şey devlet gözetiminde tutulmuş, ülkenin emekçi sınıfı olan işçilerle sermayeyi elinde bulunduran işverenlerin dayanışma içinde bulunması sağlanmıştır. Faşist sistemde devlet her şeyden üstün olduğu için sermayeyi elinde bulunduran zengin iş adamları Faşist Parti mensuplarına söz geçiremiyor, böylelikle sermaye devletin oluyor; bu sermaye de halkın çıkarına kullanılıyordu. Faşist sistemin korporatist ekonomi politikaları sayesinde İtalyan halkı refaha kavuşmuş ve sınıflar arasındaki sorunlar ortadan kalkmıştır. Çünkü faşist yönetim belli bir sınıfı değil, tüm ülkenin çıkarlarını düşünen politikalar uyguluyordu. Faşizmin ekonomi politikası daha çok orta sınıf tarafından desteklenmiştir. 1933'ten itibaren Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin (NSDAP) idaresinde bulunmuş olan Almanya'da da İtalya'dakine benzer devletçi uygulamalar yürürlüğe konulmuştur. Tek parti olan NSDAP'ye bağlı sendikalar kurularak Alman emekçisinin hakları savunulmuştur. En büyük sendika kuruluşu Alman Emek Cephesi idi. Nasyonal sosyalistler, zengin Yahudi iş adamlarına karşı tavır alarak hem Alman emekçilerini korumaya çalışmış, hem de Alman sermaye sahiplerini Yahudilere karşı güçlü kılmak için çabalamıştır. Yahudilerin tüm haklarının alındığı Nürnberg Yasaları'nın çıkmasıyla birlikte Yahudi iş adamlarının şirketlerine devlet tarafından el konulmuştur. Yahudiler her türlü meslekten alıkonularak yerlerine işsiz Almanlar getirilmiş ve işsizlik hızla azalmaya başlamıştır. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi iktidara gelmeden önce % 15'i bulan işsizlik Hitler'in iktidar döneminde % 0'a kadar inmiştir.
Kaynakça:
-https://www.google.com/url?sa=t&source=web&rct=j&url=https://en.m.wikipedia.org/wiki/Fascism&ved=2ahUKEwiEv5bVg6PsAhUPxYUKHWKPDzcQFjAAegQIBBAB&usg=AOvVaw0HIctDKg0QEsh2HI1lOpuu&cshid=1602092566633
-https://www.google.com/url?sa=t&source=web&rct=j&url=https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Monar%25C5%259Fi&ved=2ahUKEwjpi-yJhKPsAhUMdxoKHYIHCNoQFjAAegQIAxAB&usg=AOvVaw2qOLlSpD4O9y3ZKHTmUST8
submitted by Doctor37141 to AnotherCity [link] [comments]

ngsbahis248 / ngsbahis 248 - Ngsbahis Yeni Giriş Adresi

ngsbahis248 / ngsbahis 248 - Ngsbahis Yeni Giriş Adresi
NGSBAHİS GİRİŞ İÇİN TIKLAYINIZ
İlgili ve oldukça tecrübeli, çözüm hedefli çalışanları ile bahis severlerin site içerisinde karşılaşmış oldukları sorunlara anında çözümler üretebilen canlı yardım hattı hizmeti 7 gün 24 saat aktif olarak yardım sağlamaktadır. Üyelik işlemlerinin tamamlanmasının ardından ilk yatırımını yapan üyeler ana paraya dokunmadan bonus talebi verebilir.
Biz de isteklerimize göre farklı iddia belirlemelerimizi rahatlıkla yaparak kazancımızı katlamak için gereken sonuçları bu biçimde rahatlıkla kendi açımıza göre avantajlı yaratabiliriz. Bu yöntem var ise daha güvenle bakabilirsiniz. Bu bağlamda ngsbahis 248 mobil giriş için tarayıcı desteğini tercih eden firmalar arasında bulunmaktadır.
ngsbahis248 canlı bahis ve casino oyunları web sitesi üzerinden kazanılan kazançların nakde çevirme istekleri üzerine bahis severler, basit bir şekilde para çekme talebinde bulunarak elde ettikleri kazancı banka hesaplarına aktarabilmektedirler. Takvimlerden tercihte bulunmanız ve kupon hazırlıklarına geçmeniz uzun sürmeyecektir. ngsbahis248 bahis sektörünün en çok kazandıran bahis sitelerinden biridir.
https://preview.redd.it/qepjy1qo3is51.png?width=1638&format=png&auto=webp&s=6fb59dc1d83877a3d827ccb9cbc9a6444bba3384
Bet sitesiyle ilgili istek, şikayet ve yorumlarınızı belirtmek için iletişim bölümünde yer alan mail adresleri ile irtibata geçmeniz ve yetkililerle görüşme sağlamanız yeterli olacaktır. Türk bahis severlerin vazgeçilmez bahislerinden biri olan futbol bahisleri ngsbahis248 bahis sitesinde en gelişmiş çağını yaşamaktadır. Ödeme aşamasında genel itibarı ile havale, EFT, ecopayz, TL Nakit, astropay, paykasa, otopay, kredi kartı, cepbank, QR kod gibi seçenekleri kullanabileceğinizi ve bu yönde para yatırabileceğinizi belirtebiliriz. Forum adreslerinde site hakkında olumlu yorumlar yapıldığı görülmektedir.
Çünkü bahis sitesinin reklamı bu şekildedir. Ülkemizde bahis siteleri hakkında bilinmesi gereken bir takım unsurlar vardır. Her oyunun kendi içerisinde farklı tarihi bulunurken, kumarhanelere gitmeden online adreslerden casino oyunlarını oynarsınız. Bu durum site kazanç taktikleri açısından da önemlidir. Bunun ilk nedeni, kısa sürede kazanç elde etme isteğidir.
NGSBAHİS YENİ ADRESİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 229, 230, 231, 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241, 242, 243, 244, 245, 246, 247, 248, 249, 250, 251, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258, 259, 260, 261, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276, 277, 278, 279, 280, 281, 282, 283, 284, 285, 286, 287, 288, 289, 290, 291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, 298, 299, 300, 301, 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316, 317, 318, 319, 320, 321, 322, 323, 324, 325, 326, 327, 328, 329, 330, 331, 332, 333, 334, 335, 336, 337, 338, 339, 340, 341, 342, 343, 344, 345, 346, 347, 348, 349, 350, 351, 352, 353, 354, 355, 356, 357, 358, 359, 360, 361, 362, 363, 364, 365, 366, 367, 368, 369, 370, 371, 372, 373, 374, 375, 376, 377, 378, 379, 380, 381, 382, 383, 384, 385, 386, 387, 388, 389, 390, 391, 392, 393, 394, 395, 396, 397, 398, 399, 400, 401, 402, 403, 404, 405, 406, 407, 408, 409, 410, 411, 412, 413, 414, 415, 416, 417, 418, 419, 420, 421, 422, 423, 424, 425, 426, 427, 428, 429, 430, 431, 432, 433, 434, 435, 436, 437, 438, 439, 440, 441, 442, 443, 444, 445, 446, 447, 448, 449, 450, 451, 452, 453, 454, 455, 456, 457, 458, 459, 460, 461, 462, 463, 464, 465, 466, 467, 468, 469, 470, 471, 472, 473, 474, 475, 476, 477, 478, 479, 480, 481, 482, 483, 484, 485, 486, 487, 488, 489, 490, 491, 492, 493, 494, 495, 496, 497, 498, 499, 500, 501, 502, 503, 504, 505, 506, 507, 508, 509, 510, 511, 512, 513, 514, 515, 516, 517, 518, 519, 520, 521, 522, 523, 524, 525, 526, 527, 528, 529, 530, 531, 532, 533, 534, 535, 536, 537, 538, 539, 540, 541, 542, 543, 544, 545, 546, 547, 548, 549, 550, 551, 552, 553, 554, 555, 556, 557, 558, 559, 560, 561, 562, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574, 575, 576, 577, 578, 579, 580, 581, 582, 583, 584, 585, 586, 587, 588, 589, 590, 591, 592, 593, 594, 595, 596, 597, 598, 599, 600, 601, 602, 603, 604, 605, 606, 607, 608, 609, 610, 611, 612, 613, 614, 615, 616, 617, 618, 619, 620, 621, 622, 623, 624, 625, 626, 627, 628, 629, 630, 631, 632, 633, 634, 635, 636, 637, 638, 639, 640, 641, 642, 643, 644, 645, 646, 647, 648, 649, 650, 651, 652, 653, 654, 655, 656, 657, 658, 659, 660, 661, 662, 663, 664, 665, 666, 667, 668, 669, 670, 671, 672, 673, 674, 675, 676, 677, 678, 679, 680, 681, 682, 683, 684, 685, 686, 687, 688, 689, 690, 691, 692, 693, 694, 695, 696, 697, 698, 699, 700, 701, 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712, 713, 714, 715, 716, 717, 718, 719, 720, 721, 722, 723, 724, 725, 726, 727, 728, 729, 730, 731, 732, 733, 734, 735, 736, 737, 738, 739, 740, 741, 742, 743, 744, 745, 746, 747, 748, 749, 750, 751, 752, 753, 754, 755, 756, 757, 758, 759, 760, 761, 762, 763, 764, 765, 766, 767, 768, 769, 770, 771, 772, 773, 774, 775, 776, 777, 778, 779, 780, 781, 782, 783, 784, 785, 786, 787, 788, 789, 790, 791, 792, 793, 794, 795, 796, 797, 798, 799, 800, 801, 802, 803, 804, 805, 806, 807, 808, 809, 810, 811, 812, 813, 814, 815, 816, 817, 818, 819, 820, 821, 822, 823, 824, 825, 826, 827, 828, 829, 830, 831, 832, 833, 834, 835, 836, 837, 838, 839, 840, 841, 842, 843, 844, 845, 846, 847, 848, 849, 850, 851, 852, 853, 854, 855, 856, 857, 858, 859, 860, 861, 862, 863, 864, 865, 866, 867, 868, 869, 870, 871, 872, 873, 874, 875, 876, 877, 878, 879, 880, 881, 882, 883, 884, 885, 886, 887, 888, 889, 890, 891, 892, 893, 894, 895, 896, 897, 898, 899, 900, 901, 902, 903, 904, 905, 906, 907, 908, 909, 910, 911, 912, 913, 914, 915, 916, 917, 918, 919, 920, 921, 922, 923, 924, 925, 926, 927, 928, 929, 930, 931, 932, 933, 934, 935, 936, 937, 938, 939, 940, 941, 942, 943, 944, 945, 946, 947, 948, 949, 950, 951, 952, 953, 954, 955, 956, 957, 958, 959, 960, 961, 962, 963, 964, 965, 966, 967, 968, 969, 970, 971, 972, 973, 974, 975, 976, 977, 978, 979, 980, 981, 982, 983, 984, 985, 986, 987, 988, 989, 990, 991, 992, 993, 994, 995, 996, 997, 998, 999
submitted by Hydra_11 to u/Hydra_11 [link] [comments]

2020 Yılında İngilizce Öğrenmek için 5 Neden

2020 Yılında İngilizce Öğrenmek için 5 Neden
Dünyanın küresel bir dili olmayabilir, ancak İngilizce, dünya çapında sayısız iletişim biçimi için varsayılan seçenektir. Bu yüzden İngilizce öğrenmenin faydalarından biri işe alma potansiyelinizi önemli ölçüde artırmasıdır. Özgeçmişinizde çekici bir kimlik belgesi olmakla kalmaz, aynı zamanda işe alma potansiyelinizi artırdığı istatistiksel olarak kanıtlanmıştır.

İngilizce Öğrenmek için En İyi Siteler
Alıntı: https://eniyiveucuz.com/ingilizce-ogrenmek-icin-en-iyi-sitele
Bu üç özel alanda, İngilizce başvurulacak dildir:
a. İş
Küreselleşme, dili, aksi takdirde ulaşamayacağı dünyanın alanlarına itti. Yakın tarihli bir LinkedIn anketi, İK Direktörlerinin, CEO'ların ve CMO'ların% 90'ının İngilizce konuşan çalışanlara sahip olmanın işletmeleri için faydalı olduğunu iddia ettiğini ortaya koydu. Muhtemelen öyle olduğunu iddia ediyorlar çünkü İngilizcenin iş dünyası üzerindeki etkisi uzun süredir hissediliyor. Bugün, iş sektörünün dayanak noktasıdır.
b. Bilim
Bilim aynı zamanda büyük ölçüde İngiliz merkezli bir topluluktur. Yeni terimler ve büyük olasılıkla İngilizce olarak yayınlanmış makaleler ile İngilizce öğrenmenin faydaları çok büyük.
c. İnternet
İngilizce konuşulan iki ülkede (Birleşik Krallık ve ABD) başlayarak, İnternet, İngilizce konuşanlara her zaman avantaj sağladı. İngilizce öğrenmenin bir yararı, bugün internette bulunan içeriğin% 55'ine erişim sağlamaktır. Günümüzde bu, dijital topluluğu İngilizce dil katına getirdi ve onu sanal olarak internet için bir anahtar haline getirdi.

Seyahat İçin Öğrenilecek En İyi Dillerden Biri

İngilizcenin sizi yalnızca ABD, İngiltere ve Kanada gibi yerlere götürebileceğini düşünüyorsanız, size harika haberlerimiz var: Dünyada 50'den fazla İngilizce konuşan ülke var. Ve bu tüm dünya için geçerli değil. Birçok şehirde, özellikle Avrupa'da, İngilizce, göçmenlerin ve turistlerin toplumun önemli bir bölümünü oluşturduğu neredeyse resmi olmayan bir ikinci dildir. Ülkedeki 1,3 milyar kişinin birkaç milyonunun bu dili konuştuğu Çin gibi yerlerde bile, şehirlerinde İngilizce konuşanlarla tanışma şansınız yüksektir.
İngilizce öğrenmenin faydalarını gerçekten hissedebileceğin dünya genelindeki bazı destinasyonlara bir göz atman yeterli:
  • Antigua ve Barbuda
  • Avustralya
  • Bahamalar
  • Barbados
  • Belize
  • Grenada
  • Guyana
  • Jamaika
  • Yeni Zelanda
  • St Lucia
  • Trinidad ve Tobago
Ek olarak, İngilizceyi yoğun bir şekilde kullanan ülkelerden sadece birkaçı:
  • İsveç
  • Hollanda
  • Danimarka
  • Singapur
  • Malezya
  • Güney Kore
  • Arjantin
Pasaportunuzu almaya hazır mısınız?

Harika Okullara Girmenize Yardımcı Olur

İş başvuruları gibi, İngilizce öğrenmenin en iyi faydalarından biri eğitim fırsatlarıdır. Harvard, Stanford, Oxford, Cambridge veya MIT gibi en iyi okullardan bazılarına erişmek istiyorsanız, İngilizce bilmek size inanılmaz bir avantaj sağlar. Önümüzdeki on yıl içinde dünya çapında yaklaşık 2 milyar insanın İngilizce öğrenmesi bekleniyor.
Giriş için ciddi bir şekilde düşünülmek istiyorsanız, ana dili anlamanıza yardımcı olur. Bu, İngilizce konuşmayanların giriş kazanmayacağı anlamına gelmez; sadece çok daha zorlu hale geliyor.

Daha İyi Bir Yazar Olun

Yeni bir dili anlamanın en iyi yollarından biri yazmaktır. Ne kadar çok yazarsanız, aldığınız yeni dile o kadar çok maruz kalırsınız. Bu, kitabınızı anlamanıza ve sonunda yaratıcılığınıza yardımcı olur.
Sınıf ortamında yazmak, yeni bir dilin temellerini belirlemeye yardımcı olur. İlk eğitim günlerinizi düşünün. Alfabenizi ve basit cümlelerinizi ne sıklıkla yazıyordunuz? Aynı şey yetişkin olarak öğrenirken de geçerlidir. Buna karşılık, bu düzenli çaba, bu basit kelimeleri almanıza ve bilginizi geliştirmenize yardımcı olacaktır. Basit kelimeler daha karmaşık hale gelecek ve yakında yaratıcı bir yazar olmak için gereken açıklayıcı kelimelere sahip olacaksınız.
Tıpkı bir müzisyen olmak gibi, aracınızı saatlerce deneyene kadar anlamayacaksınız. Aynı şey İngilizce için de geçerli. Bugün yazmaya başlayın, faydalarını yakında görün.

Ana Dilde Klasik Edebiyatın ve Filmlerin Keyfini Çıkarın

Geçtiğimiz birkaç yüzyıl boyunca, dünyanın klasik film ve edebiyat eserlerinin çoğu İngilizce olarak yaratıldı. Çevrilmiş kopyalara erişim sağlayabilseniz de, son ürün hakkında her zaman bir şeyler "kötü" hissetme eğilimindedir. Aynı şey İngilizceye çevrilmiş klasik eserler için de söylenebilir. Bu tür başarısız çeviriler, Shakespeare'den Stephen King'e İngilizce konuşan sanatçıların bazı harika eserlerini takdir etmeyi zorlaştırıyor. Hitchcock'dan Scorsese'ye, harika bir film ya da edebiyat eserini gerçekten hissetmek için, onu ana dilinde deneyimlemek en iyisidir.
Benzer şekilde, İngilizce öğrenmenin faydalarından biri de popüler kültür anlayışınızdır. Bugünün bazı önemli filmlerinden bir şeyler öğrenirseniz, hemen kendinize milyonlarca insanı ilgilendiren bir konu verirsiniz. Umarım bu, daha fazla konuşma ve pratik yapma fırsatına erişmenizi sağlar.
submitted by alijanmirzaev to u/alijanmirzaev [link] [comments]

hiltonbet98 / hiltonbet 98 - Hiltonbet Yeni Giriş Adresi

hiltonbet98 / hiltonbet 98 - Hiltonbet Yeni Giriş Adresi
HİLTONBET GİRİŞ İÇİN TIKLAYINIZ
hiltonbet 98 sitesinde yaşadığınız sorunları çözmek ve soru işaretlerinize cevap bulmak için müşteri hizmetleri ile hızlı bir şekilde iletişime geçebilirsiniz. Sitede herhangi bir sıkıntı yaşayan, isteklerini ve şikâyetlerini belirtmek isteyen kişiler iletişim bölümünde yer alan mail adresleri ile irtibata geçebilirler.
Farklı oyun seçenekleri, avantajlı promosyonlar ve hızlı finansal işlemlere sahip olan bir site arayışındaysanız hiltonbet98 sitesini tercih edebilirsiniz. Canlı bahis oynamanın birçok avantajı vardır. Oyundaki amaç toplam 21 sayısını geçmeden rakamsal olarak en yüksek sayıyı elde etmektir.
Jokerbet canlı tv izle özelliğini aktif hale getirmek için sitede hesap açmanız yeterli olacaktır. Daha sonra ise üyelerin 6 ve 12 karakter arasında şifre oluşturmaları gerekmektedir. Bununla beraber müşteri memnuniyeti ve güvenliği konusunda oldukça sıkı çalışmakta olan bu site, müşterilerinin kaliteli zaman geçirmeleri konusunda da oldukça dikkatli davranmaktadır.
https://preview.redd.it/rmkdswoucrp51.jpg?width=1626&format=pjpg&auto=webp&s=cee75126fa6d2f5c21bde17aaf4cd38ca4a96dbd
hiltonbet98 güvenilir mi sorularının yanıtı sitenin teknik alt yapısı ile de cevaplanmaktadır. Bundan sonrasında hiltonbet98 bahis sitesi girişlerinde artık giriş yap butonuna tıklayarak kullanıcı adları ve şifreleri ile kolayca giriş sağlayabilirler. Hesabı olanlar bu detaylar dahilinde siteyi açarak harekete geçebilir. hiltonbet98 bahis sitesi, bahis severlerine güvenilir yöntemlerle hizmet vermekte ve üyelerinin hesaplarını güvence altına almaktadır.
Açık renk üzerine seçilen vurgu renkleri de hiltonbet98 incelemelerinde dikkat çekici bir unsur olarak öne gelmektedir. Siz de hiltonbet98 üye olarak bahsi geçen olanakların deneyimlerini gerçekleştirebilirsiniz. Bir spor bahisçisinin herhangi bir bonusu kabul etmeden önce dikkat etmesi gereken bir sonraki şey, şartlar ve koşullardır. Devam etmek de olan müsabakalara kaçak iddaa kuponları hazırlamak ve bunlara da tek maç üzerinden iddia yatırmanın zevkini senin de daha güzel biçim de bulabilir ve çok büyük olan kazançlar elde edebilirsiniz. Canlı görüşme sırasında bütün kurallar aynıdır.
HİLTONBET YENİ ADRESİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 229, 230, 231, 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241, 242, 243, 244, 245, 246, 247, 248, 249, 250, 251, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258, 259, 260, 261, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276, 277, 278, 279, 280, 281, 282, 283, 284, 285, 286, 287, 288, 289, 290, 291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, 298, 299, 300, 301, 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316, 317, 318, 319, 320, 321, 322, 323, 324, 325, 326, 327, 328, 329, 330, 331, 332, 333, 334, 335, 336, 337, 338, 339, 340, 341, 342, 343, 344, 345, 346, 347, 348, 349, 350, 351, 352, 353, 354, 355, 356, 357, 358, 359, 360, 361, 362, 363, 364, 365, 366, 367, 368, 369, 370, 371, 372, 373, 374, 375, 376, 377, 378, 379, 380, 381, 382, 383, 384, 385, 386, 387, 388, 389, 390, 391, 392, 393, 394, 395, 396, 397, 398, 399, 400, 401, 402, 403, 404, 405, 406, 407, 408, 409, 410, 411, 412, 413, 414, 415, 416, 417, 418, 419, 420, 421, 422, 423, 424, 425, 426, 427, 428, 429, 430, 431, 432, 433, 434, 435, 436, 437, 438, 439, 440, 441, 442, 443, 444, 445, 446, 447, 448, 449, 450, 451, 452, 453, 454, 455, 456, 457, 458, 459, 460, 461, 462, 463, 464, 465, 466, 467, 468, 469, 470, 471, 472, 473, 474, 475, 476, 477, 478, 479, 480, 481, 482, 483, 484, 485, 486, 487, 488, 489, 490, 491, 492, 493, 494, 495, 496, 497, 498, 499, 500, 501, 502, 503, 504, 505, 506, 507, 508, 509, 510, 511, 512, 513, 514, 515, 516, 517, 518, 519, 520, 521, 522, 523, 524, 525, 526, 527, 528, 529, 530, 531, 532, 533, 534, 535, 536, 537, 538, 539, 540, 541, 542, 543, 544, 545, 546, 547, 548, 549, 550, 551, 552, 553, 554, 555, 556, 557, 558, 559, 560, 561, 562, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574, 575, 576, 577, 578, 579, 580, 581, 582, 583, 584, 585, 586, 587, 588, 589, 590, 591, 592, 593, 594, 595, 596, 597, 598, 599, 600, 601, 602, 603, 604, 605, 606, 607, 608, 609, 610, 611, 612, 613, 614, 615, 616, 617, 618, 619, 620, 621, 622, 623, 624, 625, 626, 627, 628, 629, 630, 631, 632, 633, 634, 635, 636, 637, 638, 639, 640, 641, 642, 643, 644, 645, 646, 647, 648, 649, 650, 651, 652, 653, 654, 655, 656, 657, 658, 659, 660, 661, 662, 663, 664, 665, 666, 667, 668, 669, 670, 671, 672, 673, 674, 675, 676, 677, 678, 679, 680, 681, 682, 683, 684, 685, 686, 687, 688, 689, 690, 691, 692, 693, 694, 695, 696, 697, 698, 699, 700, 701, 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712, 713, 714, 715, 716, 717, 718, 719, 720, 721, 722, 723, 724, 725, 726, 727, 728, 729, 730, 731, 732, 733, 734, 735, 736, 737, 738, 739, 740, 741, 742, 743, 744, 745, 746, 747, 748, 749, 750, 751, 752, 753, 754, 755, 756, 757, 758, 759, 760, 761, 762, 763, 764, 765, 766, 767, 768, 769, 770, 771, 772, 773, 774, 775, 776, 777, 778, 779, 780, 781, 782, 783, 784, 785, 786, 787, 788, 789, 790, 791, 792, 793, 794, 795, 796, 797, 798, 799, 800, 801, 802, 803, 804, 805, 806, 807, 808, 809, 810, 811, 812, 813, 814, 815, 816, 817, 818, 819, 820, 821, 822, 823, 824, 825, 826, 827, 828, 829, 830, 831, 832, 833, 834, 835, 836, 837, 838, 839, 840, 841, 842, 843, 844, 845, 846, 847, 848, 849, 850, 851, 852, 853, 854, 855, 856, 857, 858, 859, 860, 861, 862, 863, 864, 865, 866, 867, 868, 869, 870, 871, 872, 873, 874, 875, 876, 877, 878, 879, 880, 881, 882, 883, 884, 885, 886, 887, 888, 889, 890, 891, 892, 893, 894, 895, 896, 897, 898, 899, 900, 901, 902, 903, 904, 905, 906, 907, 908, 909, 910, 911, 912, 913, 914, 915, 916, 917, 918, 919, 920, 921, 922, 923, 924, 925, 926, 927, 928, 929, 930, 931, 932, 933, 934, 935, 936, 937, 938, 939, 940, 941, 942, 943, 944, 945, 946, 947, 948, 949, 950, 951, 952, 953, 954, 955, 956, 957, 958, 959, 960, 961, 962, 963, 964, 965, 966, 967, 968, 969, 970, 971, 972, 973, 974, 975, 976, 977, 978, 979, 980, 981, 982, 983, 984, 985, 986, 987, 988, 989, 990, 991, 992, 993, 994, 995, 996, 997, 998, 999
submitted by Hydra_11 to u/Hydra_11 [link] [comments]

iddia iletişim video

İletişim etkinliğinin insanları gerektirmesi. İletişim ancak insanların birbirlerini anlama ihtiyaçları sayesinde kurulabilir. İletişim, paylaşmayı gerekli kılar; yani iletişimde gönderici ve alıcı, mesajın ortak bir anlamı üzerinde anlaşmalıdır. Doğaüstü Varlıklarla İletişim Kurmaya Yaradığı İddia Edilen Bir Metafizik Gerecin Adı bulmaca cevapları en iyi cevabı 5 harfleridir. Bulmaca Cevap ve İpucu iddaa.com üzerinden canlı ve yasal olarak iddaa oynayabilir, sürekli güncellenen iddaa programını görüntüleyebilir ve biten maçların sonuçlarını takip edebilirsiniz. iddaakulubu.com - iddaa severlere iddaa kuponu yakalatan ve idda oyunundan üyelerine büyük paralar kazandıran banko maçlar paylaşan iddaa sitesidir. The HUDOC database provides access to the case-law of the Court (Grand Chamber, Chamber and Committee judgments and decisions, communicated cases, advisory opinions and legal summaries from the Case-Law Information Note), the European Commission of Human Rights (decisions and reports) and the Committee of Ministers (resolutions) İletişim - VIP İddia Iletisim kuramlari 1. i T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2803 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1761 İLETİŞİM KURAMLARI Yazarlar Prof.Dr. Erkan YÜKSEL (Ünite 1) Doç.Dr. İncilay CANGÖZ (Ünite 2) Doç.Dr. Ömer ÖZER (Ünite 3) Doç.Dr. Ruhdan UZUN (Ünite 4, 5, 7) Doç.Dr. Banu DAĞTAŞ (Ünite 6) Prof.Dr. İrfan ERDOĞAN (Ünite 8) Editör Prof.Dr. Erkan YÜKSEL ANADOLU Ensoniddaa, İddaa tahminleri,banko kuponlar,banko maçlar,iddaa hazır kuponlar, günün kuponu ve oranı düşen maçlar sunan iddaa tahmin sitesidir. Melek Olup Giden Tüylü Dostlarımızla İletişim Kurduğunu İddia Eden Kadın: Başak Pirtini Ana Sayfa > Cafe. Nergis Onedio Üyesi. 22 PAYLAŞIM 30/01, 21:27 01/02, 11:27. Facebook'ta Paylaş Twitter'da Payla Misli.com iletişim sayfası. Bize iletişim kanallarımızdan ya da iletişim formu üzerinden ulaşabilirsiniz.

iddia iletişim top

[index] [8238] [2990] [9495] [899] [6415] [5715] [639] [5157] [1563] [6745]

iddia iletişim

Copyright © 2024 top100.playrealmoneybestgames.xyz